Atatürk Dönemi Dış Politika Hakkında Özet Bilgi

Atatürk dönemi Türk Dış politikasını meşgul eden temel konular, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşmasından kaynaklanan sorunlardır. Bu sorunlar ya Lozan Antlaşması’nda hiçbir şekilde çözüme kavuşturulamamış; ya da bulunan çözümler Türkiye lehine olmamıştır. Dolayısıyla Atatürk dönemi Türk Dış Politikası, Lozan’ın etkisi altında ve Lozan’ın tamiratına yönelik bir dış politikadır.

 

Lozan Antlaşması’ndan istediklerini tam anlamıyla alamayan elbette sadece Türkiye değildir, İngiltere ve Fransa’da bu antlaşmadan istediklerini tam anlamıyla alamamış ve bu nedenle aşağıda kısaca değineceğimiz hemen hemen her uluslararası sorunda Türkiye’nin karşısına dikilmişlerdir.


Bu kısa açıklamadan sonra Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası’nı meşgul eden belli başlı sorunları kısaca inceleyebiliriz:

 

Boğazlar Sorunu:

Türk boğazları olan İstanbul ve Çanakkale boğazlarının denetiminin Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye’ye verilmemiş olması bu sorunların en başında gelir.

 

Lozan’da varılan anlaşmaya göre boğazlar, askersiz bir bölgeye dönüştürülmüş ve denetimleri Milletler Cemiyeti’nin belirleyeceği uluslararası bir komisyona devredilmiştir.

 

Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırlayan bu kararı ilk etapta istemeyerek de olsa kabul etmiştir.

 

Ancak 1930’lu yılların ilk yarısından itibaren hem Milletler Cemiyeti’nin giderek işlevini yitirmesi hem de dünyanın hızla savaşa doğru sürüklenmesi nedeniyle Türkiye, Boğazlar konusunu gündeme getirmeye başlamış ve nihayetinde 1936’da İsviçre’nin Montrö şehrinde toplanan bir konferansta imzalanan Montrö Antlaşmasıyla  Türkiye, istediği sonucu elde edilmiştir.

 

Bu sonuca göre Türkiye, boğazlar üzerinde tam egemen olmuştur.

Etabli Sorunu:

Atatürk döneminde yaşanan bir diğer dış politika meselesi Etabli Sorunu’dur.

 

Lozan’da varılan anlaşmaya göre Türkiye’de yaşayan Rumlar Yunanistan’a; Yunanistan’da yaşayan Türkler ise Türkiye’ye gönderilerek nüfus mübadelesi yapılacaktı. Ancak Lozan, bu mübadeleye bir istisna getirmişti. Bu istisnaya göre Ekim 1918’den önce İstanbul’a yerleşmiş olan Rumlar ile Batı Trakya’da yaşayan Türkler ‘yerleşik’ yani ‘etabli’ sayılacak ve mübadele dışı tutulacaktı.

 

İşte bu istisna hüküm, olabildiğince fazla sayıda Rum’u Türkiye topraklarında bırakmak isteyen Yunanistan’ın tavrı nedeniyle Türkiye ve Yunanistan arasında anlaşmazlığa yol açtı.

 

Böylece kimin yerleşik sayılarak mübadele dışı tutulacağı konusu Türkiye ve Yunanistan arasında bir sorun oluşturdu. Uzun süre Türkiye ve Yunanistan arasında gerginliğe yol açan bu sorun, Türkiye ve Yunanistan arasında 10 Haziran 1930’da imzalanan yeni bir sözleşmeyle çözüme kavuşturuldu.

 

Bu çözüme göre, yerleşme tarihleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri, tamamı yerleşik yani etabli sayılarak mübadele dışı tutuldu.

Türk – Yunan Nüfus Mübadelesi hakkında daha ayrıntılı bilgi için:

 

https://tarihibilgi.org/turk-yunan-nufus-mubadelesi/

Musul Sorunu:

Musul, Mondros Mütarekesinin ardından ateşkese aykırı bir biçimde İngiltere tarafından işgal edilmiş olması nedeniyle Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan bir bölgeydi. Bu nedenle Türkiye, Musul’un Türkiye’ye bırakılması konusunda Lozan’da ısrarcı bir tutum takındı. 

 

Ancak Türkiye özellikle yaşadığı iç sorunlar nedeniyle bu konuda başarılı olamadı.

 

5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Musul’un İngiliz Mandası altındaki Irak’ın bir parçası olduğu resmen tanındı.

 

Musul sorunu hakkında daha ayrıntılı bilgi için şu yazımıza da göz atabilirsiniz: https://tarihibilgi.org/musul-meselemizin-kisa-tarihi/

Yabancı Okullar Sorunu:

Yeni Türk devletinin izlediği milli eğitim politikasının bir gereği olarak yabancı okullarda tarih ve coğrafya gibi derslerin Türkçe okutulmasına karar verilmesi, özellikle Türkiye topraklarında en fazla yabancı okula sahip ülke olan Fransa ile sorun yaşanmasına neden oldu.

 

Ancak nihayetinde Türk devleti, bu milli tavrından ödün vermeyerek kararından vazgeçmedi. Fransa’da daha fazla direnemeyerek bazı okullarını kapatmak pahasına bu karara uymak zorunda kaldı.

 

Yabancı Okullar sorunu hakkında daha ayrıntılı bilgi için şu yazıya bakabilirsiniz: https://tarihibilgi.org/yabanci-okullar-sorunu-nedir/

Osmanlı Borçları Sorunu:

Osmanlı’dan kalan borçların ödenmesi konusu da bir başka sorundu. Bu sorun da alacaklıların çoğunu Fransızların oluşturması nedeniyle yine özellikle Fransızlarla yaşandı. Lozan Barış Antlaşması’nın 46. maddesi gereği Osmanlı’dan kalan borçlar Osmanlı’dan doğan devletler arasında paylaştırıldı.

 

Ancak 1929 Ekonomik Buhranı sonucunda Türkiye, bu borçları ödemekte epey sıkıntı çekmeye başlayınca 1933’de Paris’te yeni bir antlaşma yapıldı ve borçlar yeni bir ödeme planına bağlandı.

 

Osmanlı Borçları sorunu hakkında daha ayrıntılı bilgi için şu yazımızı okuyabilirsiniz: https://tarihibilgi.org/osmanli-borclari-sorunu-nedir/

 

Hatay Sorunu:

1921 Ankara Antlaşmasıyla Fransa mandası altındaki Suriye sınırları içerisinde kalan İskenderun Sancağı, Fransa’nın 1936’da bölgeden çekilmeye karar vermesiyle sorun olmuştur. İskenderun Sancağı’nın Suriye’ye bırakılmasını istemeyen Türkiye’nin girişimleriyle sorun Milletler Cemiyetine taşınmıştır.

 

MC verdiği kararla İskenderun Sancağını iç işlerinde bağımsız, dış ilişkilerinde Suriye’ye bağlı özerk bir statüye kavuşturdu. Ancak bu da sorunu çözmedi.

 

1938’e gelindiğinde ise Hatay Cumhuriyeti adında bağımsız bir devlet kuruldu.

 

Cumhurbaşkanlığını Tayfur Sökmen’in; Başbakanlığını ise Abdurrahman Melek’in yaptığı Hatay Cumhuriyet’i 7 Temmuz 1939’da Türkiye’ye katıldı. Böylece Hatay Türkiye’nin bir parçası oldu.

Hatay Sorunu hakkındaki daha ayrıntılı bilgi için şu yazımıza bakabilirsiniz: https://tarihibilgi.org/hatayin-turkiyeye-katilmasi-hakkinda-kisa-bilgi/

 

Sonuç olarak,

Yukarıdaki sorunların çözümleri çerçevesinde Atatürk dönemi dış politikasının genel özelliklerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

 

Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, uluslararası konjonktürü akılcı ve gerçekçi bir biçimde değerlendiren, ancak bunu yaparken milli bağımsızlık gibi temel ilkelerden asla taviz vermeyen; barışçılığı gözetirken, milli çıkarlarını da asla göz ardı etmeyen duygusal ve ideolojik bakış açılarından arınmış bir dış politika anlayışıdır.