Serbest piyasa savunucusu ve liberal bir düşünür olan Milton Friedman, John Maynard Keynes’le birikte 20. Yüzyılın en etkili iki ekonomistinden biridir.
Para, enflasyon ve tüketim konusundaki çalışmalarıyla 1974 yılında Nobel İktisat ödülü kazanmıştır.
Ancak onun ünü, daha çok Keynesyen ekonomi anlayışının birçok iddiasına karşı çıkarak geliştirdiği “monoterizm” yani “parasalcılık” teorisiyle ilişkilidir.
Ekonominin enflasyon yönünden çok işsizlik yönüne dikkat çeken ve devletin ekonomiye müdahalesinin gerekli olduğunu savunan Keynes’in aksine Friedman, ekonomiye devlet müdahalesine karşı çıkmış ve devletin ana görevinin, piyasaya olan para arzının merkez bankaları yoluyla izlenmesi ve kontrol edilmesi olduğunu savunmuştur.
Yani Milton Friedman, ekonominin iki temel problemi olan işsizlik ve enflasyon olgusnun çözümünde devlet harcamaları ve vergilendirmeyle ilgili olan “maliye politikası araçları” yerine, faiz oranları ve para arzıyla ilişkili olan “para politikası araçları” nın gerekliliğini savunuştur.
Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir fenomendir diyen Friedman, piyasaya ekstra para pompalayan her türlü devlet müdahalesinin enflasyonu arttıracağını ve bu durumun ekonomi için büyük bir risk doğuracağını savunur.
Ona göre devletlerin ekonomiye ilişkin tek bir görevleri vardır. Bu görev istikrarlı bir para politikasını merkez bankaları aracılığıyla uygulamaktır. Geri kalan her şey (işsizlik, ekonomik büyüme ve üretkenlik vs.) ekonominin kendiliğinden dengeye gelen düzenine bırakılmalıdır.
Özetle Milton Friedman, Keynes’in işsizlik ve enflasyon arasında kurduğu ilişkide işsizliğin azaltılması için yüksek enflasyona razı gelinmesi tezini (Bkz: Philips Eğrisi) kabul etmez. Ona göre bu politika kısa vadede işe yarasa da, uzun dönemde hem enflasyonun hem de işsizliğin artmasına yol açacaktır.
Ayrıca Friedman’a göre bir ekonomide her zaman doğal bir işsizlik oranı bulunur. İşsizliğin tamamen yok edilmesi gibi bir durum söz konusu olmadığı gibi, bu doğal işsizlik oranını azaltmaya yönelik her türlü devlet müdahalesi, enflasyon artışıyla sonuçlanacaktır.
Bu durumda işsizlik her türlü müdahaleye rağmen ya kısa sürede eski doğal seviyesine dönecek, ya da devlet artan enflasyona rağmen düşük işsizlik seviyesini korumaya çabalayacaktır.
1970’li yıllarda ortaya çıkan “stagflasyon” durumu, Milton Friedman’ın yukarıda özetlemeye çalıştığımız bu görüşlerini büyük oranda doğrulamıştır.
Çünkü bu dönemde ortaya çıkan ekonomik krizde hem enflasyon hem de işsizlik birlikte artmaya başlamıştır. Yani uzun vadede birinden taviz vererek diğerinin kontrol altına alınamayacağı, bu ikisi arasında her zaman ters bir ilişki olmadığı ortaya çıkmıştır.
Böylece Friedman’ın fikirleri başta ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngitere Başbakanı Margaret Thatcher’ın uygulamaları olmak üzere pek çok ülkenin ekonomi politikasında belirleyici hale gelmiştir. Hatta bu dönem, liberalizmin yeniden doğuşuna atıf yapılarak “neo-liberal dönem” olarak adlandırılmıştır.
Liberal bir düşünür olarak Friedman sadece ekonomiyle ilgilenmemiştir. Aynı zamanda siyaset felsefesi onun ilgi alanıdır. Özellikle “Kapitalizm ve Özgürlük” isimli eseri, savunduğu liberal tezlerle büyük yankı uyandırmıştır.
Bu kitabında savunduğu görüşlere göre Milton Friedman, devleti bireyin koruyucusu olarak görmez. Aynı şekilde bireyde devletin hizmetkarı değildir.
Ona göre, kendi haline bırakılan ve aşırı devlet kontrolünden bağımsız olan insanlar gelişirler ve medeni toplumlar yaratırlar. Bu anlamda serbest piyasa ekonomisi, sadece ekonomik özgürlükler için değil aynı zamanda bireysel ve politik özgürlükler içinde bir zorunluluktur.
Tarihsel olarak bakıldığında da, bireysel özgürlüklerin ancak serbest piyasanın ve kapitalist kurumların ortaya çıkışının ardından gelişme gösterdiği görülebilir.
Bu anlamda bireysel hakların korunmasını sağlayan ve insanları refaha erdiren devletler değil, serbest piyasa ve kapitalizmdir.
Friedman’a göre özgürlük, eşitlikten her zaman daha önemlidir. Ayrıca özgür kapitalist ülkeler, eşitlik açısından da diğer ülkelere göre her zaman daha öndedir. Bugün kapitalist bir toplumda yaşayan düşük gelirli bir insan bile, yüzyıl öncesinin ayrıcalıklı sınıflarından çok daha müreffeh bir yaşam sürmektedir.
Friedman’a göre önemli olan insanların eşit haklara sahip olmasıdır, zenginlik bakımından eşit olmaları gerekmez. Kapitalist bir toplumda, bütün insanlar daha zengin olabilir. Ancak bu kapitalizmin beraberinde gelen bir yan ürünüdür ve hiçbir zaman asıl amaç değildir. Kapitalist bir toplumda temel amaç bireysel özgürlüktür.
Yukarıda görüşlerini özetlemeye çalıştığımız Milton Friedman, 1970’li yıllardan itibaren dünyadaki ekonomik paradigma değişiminin öncülüğünü yapmış ve neoliberalizm olarak adlandırılan ve liberalizmin yeniden doğuşunu ifade eden yeni bir dönemin entelektüel temellerini atmıştır.
Bu özelliğiyle birçok eleştirilere de maruz kalmış olan Milton Friedman, görüşleriyle özellikle sosyal refah devleti anlayışını yıprattığı gerekçesiyle eleştirilmiştir.