Laiklik Nedir? Kısaca Tanımı ve Atatürk İlkeleri Açısından Önemi

En basit ifadesiyle Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Türkiye’de, 1924 Anayasasında yapılan 1937 değişikliğiyle anayasal bir ilke olarak kabul edilmiştir. 

 

Laiklik, devletin dinler karşısında tarafsız olması ve siyasal-hukuksal düzenin herhangi bir dinin ilkelerine göre belirlenmemesidir. Laiklik toplumsal hayatı düzenleyen hukuk kurallarının akla, mantığa ve bilime dayandırılmasını ve din ve vicdan özgürlüğünün sağlanmasını hedefler.

 

Diğer taraftan Laiklik, her türlü inanca saygılı olmayı gerektirir. Keza Laiklik ilkesinin benimsenmesiyle birlikte tüm vatandaşların din, vicdan ve inanç hürriyetleri anayasal güvence altına alınmış olur.

 

Laiklik dinî duyguların istismar edilmesini engeller.

 

Ayrıca Laiklik, devletin tüm inançlara eşit mesafede durması demek olduğundan, laik bir ülkede insanlar inaçlarına ve düşüncelerine bakılmaksızın kanun önünde eşittirler. 

 

Köken itibariyle baktığımızda Laiklik kelimesi, Yunanca “Laikos” kelimesinden gelmekte olup “halka ait” demektir. Tarihsel süreç içerisinde “kiliseye veya dine ait olmayan, kiliseye mensup olmayan” gibi anlamlarda kullanılmıştır.

 

Kamusal ve hukuksal anlamıyla Laiklik ise, temelde şu üç düşünceyi içerir:

 

  • Devletin toplum içerisinde var olan dini anlayışlar karşısında tarafsız olması,

 

  • Herhangi bir dini öğretinin, devletin hukuki ve siyasi yapılanmasında temel ilke olarak kabul edilmemesi ve

 

  • Devletin herhangi bir dini öğretiyi tahakküm altına almaması.

 

Görüldüğü üzere Laiklik, bir devletin toplum içerisinde yaşayan insanların benimsedikleri dinler karşısında tarafsız olması anlamına gelir.

 

Bu bağlamda Laik bir toplumda herhangi bir dini öğreti, devletin ne siyasi ne de hukuki yapılanmasında herhangi bir rol oynayamaz.

 

Laik toplumda siyasi otoritenin ve hukuki ilkelerin meşruiyet kaynağı din değil, rasyonalite yani akıldır.

 

Laiklik, temel hedefi, “çağdaş uygarlığa ulaşmak” olan Atatürk devrimlerinin en önemli belirleyici ilkesi olmuştur.

 

Atatürk Devrimleri açısından bakıldığından laikliğin temelde iki boyutu olmuştur. Bunlar siyasal ve sosyo-kültürel boyuttur.

 

Laiklik ilkesiyle birlikte Siyasal boyutta amaçlanan;

  • Devletin akıl ve bilimle yönetilmesi,
  • Bürokrasi, eğitim ve hukuk gibi alanlarda dinsel egemenliğin kırılmasıdır.

 

Sosyo-kültürel boyutta ise,

  • İnsanlara din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması,
  • Kimsenin inançlarından dolayı kınanmaması,
  • Kimsenin inancının sorgulanmaması,
  • Böylece toplumdaki din, mezhep, inanç ve ibadet gibi farklıların toplumsal bir çatışmaya dönüşmemesi amaçlanmıştır.

 

Dolayısıyla Laiklik, Türkiye’de hem demokrasinin yerleşmesinin hem de ulusal devletin varlığının korunmasının bir anahtarı olarak görülmüştür.

 

TBMM’nin açılması, ardından Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin İlanı ve Hilafetin Kaldırılması gibi gelişmeler; Türkiye’de dine ve geleneğe dayalı egemenlik anlayışından halka dayalı egemenlik anlayışına geçişi sağlayarak, Laiklik konusunda atılan ilk önemli adımlar olmuşlardır.

 

Laiklik konusunda atılan diğer önemli adımlardan bazıları kısaca şunlardır:

 

  • Medeni Kanun ile birlikte dinsel nitelikli “mecelle” kaldırıldı. Böylece aile, evlenme, boşanma, miras gibi konular laik hukuk kapsamına alındı.

 

  • Tekke ve Zaviyeler kapatıldı.

 

  • Anayasa’da 1928 yılında yapılan değişiklikle “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dini İslam’dır.” ibaresi kaldırıldı.

 

  • Laiklik 1937 yılında Anayasa’ya girerek, devletin temel niteliklerinden biri sayıldı.

 

Atılan bu adımlardan da anlaşılacağı üzere, Atatürk’ün laiklik anlayışı;

  • Devletin resmi bir dininin bulunmaması,

 

  • Devletin din ayrımı gözetmeyerek, tüm dinler karşısında tarafsız bir konumda yer alması,

 

  • Devletin din kurallarına göre yönetilmemesi,

 

  • Bilimin, aklın ve gerçekliğin egemen olduğu bir toplum inşa edilmesi ve son olarak,

 

  • Dinin bir politika malzemesi olarak kullanılmaması ve sömürülmemesi gibi temel ilkeler üzerine oturmuştur.

 

Atatürk’ün şu sözü onun Laiklik anlayışını tüm yönleriyle ortaya koyması açısından önemlidir:

 

“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz; kaste ve fiile dayanan mahsupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.”

 

1937’de Laikliğin anayasaya girmesi için mecliste yapılan görüşmelerde söz alan dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ise Laiklik hakkında şunları söylemiştir.

 

“Laiklikten maksadımız, dinin memleket işlerinde müessir ve amil olmamasını temin etmektir. (…) Dinler vicdanlarda ve mabedlerde kalsın, maddi hayat ve dünya işlerine karışmasın, karıştırmıyoruz, karıştırmayacağız.”

 

Görüldüğü üzere Laiklik, “ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine taşıma” hedefiyle ortaya konulan Cumhuriyet devrimlerinin en önemli ilkesi olmuş ve dönemin devlet adamları tarafından sıkı bir şekilde benimsenmiştir. 

 

Laiklik konusunda daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki makaleleri okuyabilirsiniz:

 

Görüş ve Önerileriniz İçin