Nihal Atsız, 1905-1975 yılları arasında yaşamış ve Türkçülük düşüncesinin önde gelen isimlerinden biri olmuş tarihçi ve yazardır.
Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt gibi tarihi romanlarıyla Türkçülük fikrini edebi bir dille işlemiş; çeşitli akademik tarih kitapları kaleme almış ve çıkardığı Atsız, Türk Sazı, Orhun, Orkun ve Ötüken gibi dergiler yoluyla pekçok politik ve toplumsal yazı kaleme almıştır.
Atsız’ın tanınması ve ön plana çıkması, Türk Tarih Tezi’ne karşı çıkan ünlü tarihçi Zeki Velidi Togan’a destek vermesiyledir. Bunun üzerine üniversitedeki asistanlık görevinden istifa etmek zorunda kalan Atsız, tarih öğretmeni olarak meslek hayatını sürdürür.
Atsız’a göre Türk Tarih Tezi’nin bütün insanları Türklerle akraba çıkartan yaklaşımı yanlıştır. Ona göre Türkler “ari” bir millet değil, Moğollarla akraba bir millettir.
Ayrıca yine Tarih Tezinde, Türklerin devlet kurma kabiliyetinin milli bir gurur vesilesi olarak görülmesine karşıdır. Atsız’a göre tarih boyunca tek bir Türk devleti vardır. Değişen devletler değil, yalnızca o devletleri yönetenler ailelerdir yani hanedanlardır.
Nihal Atsız, milliyetçiliği genel ve muğlak bir kavram olarak görür, ona göre milliyetçiliğin gerçekten anlamını bulabilmesi için “ırkçı” olması gerekir.
Atsız’a göre ırkçılık, milletlerin hayat-memat kavgasında ayakta kalabilmelerinin kanunudur. Ona göre ırkçılık sakınılmaması gereken, “yaşama güdüsünün emrettiği meşru bir bencillik” tir.
Türklüğün önce kanda, sonra dilde, sonra da dilekte olduğunu düşünen Atsız’a göre, Türk’ün “ırkî cevheri” fedakarlık, kahramanlık ve adanmışlıkta yatar.
Atsız’ın İslam konusundaki görüşleri de, ırkçı düşünce etrafında şekillenir. İslamileşmenin milli kimlikte, milli kültürde ve dilde yol açtığı yabancılaşmadan şikayet eder.
İslamcılığı ümmetçilik olarak tanımlayarak, İslamcılığın tıpkı komünizm gibi gayri milli bir “beynelmilelcilik” olduğunu savunur. Atsız’ın, milliyetçi siyasette İslami söylemin yükseldiği 60’ların sonunda, Alparslan Türkeş’i “Türkçülüktan ayrılıp, şeriatçılağa kaymakla” suçlaması, onun bu konudaki kesin tutumunu göstermesi açısından önemlidir.
Atsız’ın ırkçılık düşüncesine paralel olarak, sosyal-darwinist bir dünya görüşü vardır. Bu bağlamda “yaşamaya hak kazanma bilimi” olarak tanımladığı askerliği bütün bilimlerin bilimi olarak görür.
Atsız için modernlik ve batılılaşma, gevşeyerek yabancılaşma ve yozlaşma tehdidini içerdiği için dikkat edilmesi gereken bir olgudur. Modernleşme sürecini, ilk Türklerin maruz kaldığı Çin tehdidiyle karşılaştırır. Atsız’a göre o zamanlarda, Türk adetlerini “çirkin ve gayri insani” gösteren Çin medeniyetinin sefahat ve ahlaksızlık getiren etkisi, Türklerde gevşemeye ve yozlaşmaya yol açmıştır.
Bugün de aynı tehlikenin ortaya çıkmaması ve Türklük ruhunun zarar görmemesi için “uyanıklık ve askeri cesaret” şartır.
Atsız’ın demokrasi ve özgürlükler konusundaki görüşlerine gelecek olursak, Atsız demokrasiyi “her mesele için bol bol konuşup münakaşa ederek karar verme rejimi” olarak tanımlar. Demokrasinin avam hakimiyetine dönüşme potansiyeli taşıdığını belirtir. İnsan haklarının bazılarını lüzumsuz hürriyetler olarak gören Atsız’a göre, Türkler’in haysiyetli bir yaşam sürmeleri için aşırı hürriyete ihtiyaçları yoktur.
Son olarak Nihal Atsız’ın komünizm hakkındaki görüşlerine yer verelim.
Atsız komünistiliği, vatan hainliğiyle eşdeğer görür. Çünkü ona göre Komünizm, Rus emperyalizminden başka bir şey değildir ve Ruslar bizim “ırk düşmanımız” dır.
Atsız’ın komünizm hakkındaki tutumunu en net gösteren olay, onun 1944 yılında dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na yazdığı iki açık mektuptur. Bu mektuplarda Başbakanın 1942’deki “Türk’üz, Türkçüyüz daima Türkçü kalacağız” demecine atıf yaparak, Saraçoğlundan Türkçülüğün gereğini yapmasını ister.
Bu mektuplarda Başbakanı, artan Sovyet yanlısı propogandaya ve komünist neşriyata karşı önlem almaya çağıran Atsız, komünistlerin devlet kadrolarında hızla kadrolaştığını ifade eder. Ona göre bu kadrolaşmanın en yoğun yaşandığı yer Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim bakanlığıdır. Atsız, Yücel’in komünistleri kollayıp kayırdığını iddia eder ve onun istifa etmesi gerektiğini söyler.
Ayrıca mektubunda bir isim listesi veren Atsız, listedeki kişilerin devletten bir an evvel uzaklaştırılmalarını ister. Bu isimler arasında Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Sadrettin Celal gibi isimler bulunur.
Atsız’ın “ihbar ettiği” isimlerden biri olan Sabahattin Âli’nin Atsız hakkında iftira davası açması ise önemli bir tarihsel olaydır.
Bu davanın görülmesi sırasında, 3 Mayıs 1944 günü çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu Atsız yanlısı bir grubun Ankara Ulus meydanında büyük bir gösteri yapması üzerine üzerine hükümet, bu gösteriyi de gerekçe göstererek, ünlü “Irkçılık-Turancılık Davası” nı başlatır. Bu dava için, dönemin uluslarası konjontürünün de uygun olduğunu belirtmek gerekir. Bu dönemde İkinci Dünya Savaşının sonuna gelinmiş ve Nazizmin yenilgisi büyük oranda kesinleşmiştir.
Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş gibi pek çok isim bu davada yargılanacak ancak 31 Mart 1947’de son eren davada mahkeme, “ırkçılığın anayasa suçu teşkil etmediğine” hükmederek sanıkların hepsinin beraatına karar verecektir.
KAYNAKÇA:
- Nihal Atsız, Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir, Ötüken Dergisi, Sayı 11, Kasım 1970.
- Nihal Atsız, Veda, Orkun Dergisi, Sayı 68, Ocak 1952.
- Nihal Atsız, Makaleler III, İrfan Yayınevi.
- Nihal Atsız, Makaleler IV, İrfan Yayınevi.
- Nihal Atsız, İçimizdeki Şeytan, En Sinsi Tehlike, Hesap Böyle Verilir, İrfan Yayınevi.
- Nihal Atsız, Atsız Basılmayan Makaleleri, Togan Yayıncılık.