Antropoloji Nedir? Tanımı ve Alt Dalları

Antropolojinin Tanımı

Antropoloji kelimesi eski Yunanca insan anlamına gelen “antropos” ve düzenli bilgi anlamına “logos” kelimelerinden türemiştir. Bu anlamda insan bilimi anlamına gelen antropolojinin konusu insana ilişkin her şeydir.

Antropoloji insanı hem fiziksel olarak inceler, hem de onun ortaya koyduğu “ürün”leri, yani “kültürünü” inceler. En kısa tanımıyla kültür, insanın biyolojik kaynaklı olmayan inanç, sanat, ahlak, kanun, adet gibi özellikleridir.  İnsanın biyolojik açıdan incelenmesi “fiziki/biyolojik antropoloji” olarak adlandırılırken; insanın kültürel olarak incelenmesi “sosyal/kültürel antropoloji” yi oluşturur.

İnsan türünü karşılaştırmalı bir perspektif içinde değerlendirerek, onun zaman ve mekan boyutundaki biyolojik ve kültürel farklılaşmasını ve değişimini inceleyen antropoloji, insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya çalışır. 

Antropoloji, insan türünün ortaya çıkışından bu yana geçirdiği biyolojik ve kültürel uyarlanma süreçlerini inceler. 

Nitekim dünyanın bütün bölgelerine dağılmış olan insan, coğrafî ve ekolojik koşulların dayattığı değişimler sonucunda biyolojik olarak çeşitlenmiş, ama aynı zamanda bu koşullara verdiği cevaplarla da “kültür” dediğimiz olguyu, yani onu hayvandan ayıran şeyi yaratmıştır.

 

Türk Dil Kurumu Sözlüğü ise antropoloji kelimesini şöyle tanımlamıştır:

“İnsanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimi.”

 

Ancak bu tanımdan hareketle Antropolojinin sadece Homo Sapiens olarak adlandırılan insan türüyle ilgilendiği sanılmamalıdır. Antropoloji, insan türünün değişim ve farklılığı açıklamaya çalışan bir bilim dalı olarak, onun atalarıyla ve yakın akrabası sayılan primat türleriyle de yakından ilgilidir. Bu ilgi, insanoğlunun geçirdiği evrimsel sürecin zorunlu bir sonucudur.

Antropoloji bilimiyle uğraşan bilim insanlarının yani antropologların cevap aradığı sorulara bazı örnekler vererek, antropolojinin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliriz.

Antropologların cevap aradığı sorular, genelde şu tarz sorulardır:

  • Farklı coğrafyalarda yaşayan insanlar neden farklı konutlar inşa etmişler, farklı yerleşim düzenleri kurmuşlardır?
  • Belli bir yerde yaşayan insanların zevkle ve iştahla tükettiği bir besine, başka bir yerde neden “iğrenç” gözüyle bakılır?
  • İnsanların sahip olduklar dinsel ya da doğaüstü inançlar nasıl şekillenmiş ve farklılaşmıştır?
  • Bizden önce yaşayan insanlar nasıl beslenmiş, nasıl giyinmiş, nasıl üretmiş, ne tür aletler yapmış ve nasıl bir dil konuşmuşlardır?
  • İnsan toplumları nasıl oluşmuş, hangi değerler üzerine inşa edilmiş ve bu değerler hangi toplumsal süreçler ya da simge ve törenler aracılığıyla aktarılıp yaşatılmıştır?

Bu sorular insanlık tarihinin erken dönemlerinden itibaren çeşitli şekillerde sorulmuş olabilir, ancak antropolojinin bir bilimsel disiplin olarak doğuşu, tıpkı bugünkü diğer sosyal bilim dalları gibi ondokuzuncu yüzyıldadır.  

Antropoloji Batı Avrupa’da, Batı dışında kalan toplum ve kültürlerin, bir anlamda Batının “ilkel” saydığı toplumların, incelenme alanı olarak ortaya çıkmıştır. 

Kuzey Amerika ve Britanya’da yetişen ilk antropologlar, özellikle Amerika’nın modern öncesi kabile toplumları ile Afrika, Avustralya ve Okyanusya adalarının sanayi toplumuna adım atmamış küçük-ölçekli topluluklarında, ilk antropolojik çalışmalarına imza atmışlardır.

Bu bağlamda antropolojinin sömürgecilik süreciyle birlikte ortaya çıkması, onun “sömürgeciliğin bilimi” olmakla yaftalanmasına yol açmıştır.

Bu suçlamanın altında yatan iki temel gerekçe vardır.

  • İlk gerekçe, özellikle Britanya gibi sömürgeci ülkelerin Antropolojiyi “işlevsel” bir bilim olarak ele aldıkları düşüncesidir. Bu düşünceye göre sömürge bölgelerinde çalışan antropologlar, burada yaşayan insanların kültürleri ve yaşam biçimleri üzerine çalışmalar yaparken, bunu sadece “bilimsel” bir amaçla yapmamışlar, aynı zamanda bu toplumların nasıl kolayca yönetilebileceklerini de incelemişlerdir.
  • İkinci gerekçe ise, antropologların yaptıkları çalışmalarla, toplumlar arasındaki eşitsizlikleri ırkçı bağlamda açıklamaya çalıştıkları iddaasıdır. Bu iddaya göre antropolojik çalışmalar, ırkçılığı “bilimsel olarak” meşru hale getirmiştir.

Bu iddaalar oldukça haklı gerekçelere dayanmakla birlikte, daha çok Antropolojik çalışmaların ilk dönemine ilişkindir. Antropoloji bilimi geliştikçe, insanlar arasındaki farklılıkları olduğu kadar, benzerlikleri de ortaya çıkarmış, bu anlamda sadece ayrıştırıcı değil birleştirici ve bütünleştirici bir etkinlik olarak da kendini göstermiştir. 

Antropolojiyle ilgili olarak vurgulanması gereken bir diğer nokta, onun sıkça sanıldığı gibi sadece ilkel toplumları inceleyen bir bilim dalı olmadığıdır. Günümüz modern toplumları ve modern yaşayış biçimleri de Antropoloji biliminin konuları arasındadır.

Bir antropolog için inceleme nesneleri sadece arkeolojik kalıntılar, kafatasları ya da toprak altından çıkarılmış günlük eşyalar değildir. McDonald’s hamburgerinden, kot pantolana, bir tarikat toplantısından, bir doğum günü partisine ya da yeni yıl kutlamasına kadar insan toplumlarının inançlarını, değerlerini ve yaşayış biçimlerini yansıtan her nesne ya da her olgu, bir antropolog için çalışma alanıdır.

Antropolojinin Alt Dalları

İnsan çeşitliliğinin ve farklılığının bütün yönlerini açıklamaya çalışan bir bilim dalı olarak antropoloji, temelde dört farklı dala ayrılmıştır.

Sosyal-Kültürel Antropoloji:


Sosyal-Kültürel Antropoloji, insanın biyolojik varlığı dışında kalan toplumsal-kültürel varlığını inceler.

Kişiliğin oluşmasında rol oynayan toplumsal ve kültürel süreçler, toplumsal cinsiyet rolleri, aile ve akrabalık sistemleri, toplumların düzen ve istikrarına sağlayan hukuksal ve siyasal mekanizmalar, gelenek-görenek ve alışkanlıklar, din ve inanç sistemleri, beslenme alışkanlıkları gibi pekçok toplumsal-kültürel olgu, Sosyal-Kültürel Antropolojinin ilgi alanına girer.

Özetle sosyal-kültürel antropoloji, insan kültürüyle ya da toplumlardaki yaşama tarzlarıyla ilgilidir. Özellikle geçmiş kültürlerden kalan objeleri inceleyerek, insanının toplumsal ve kültürel davranışlarını açıklamaya, birbirleri arasında oluşan farklılıkları göstermeye çalışır.

Biyolojik ve Fiziksel Antropoloji:


Biyolojik ve Fiziksel Antropoloji, insanın biyolojik çeşitliliğini, demorafik özelliklerini, canlılar dünyası içindeki yerini ve evrimini açıklamaya çalışan, oldukça geniş bir antropoloji dalıdır.

Fiziksel ve Biyolojik Antropoloji;

  • İnsanların canlılar dünyasındaki en yakın akrabaları sayılan iri maymunların, maymunların ve diğer primatların toplumsal yaşamı ve biyolojisi üzerine incelemeler yapar. Onların davranış modellerini anlamaya ve açıklamaya çalışır. (Primatoloji)
  • Homo habilis, Homo Erectus, Homo Neandertalensis gibi ilk insan türlerinin fosil kalıntılarını inceleyerek insan evriminin genel bir manzarasını çıkarmaya çalışır. (Paleoantropoloji)
  • Eski insan topluluklarının iskelet kalıntılarını inceleyerek, yaşadıkları sağlık sorularını, demografik özelliklerini, ölüm nedenlerini, ortalama yaşam sürelerini, büyüme ve gelişme durumlarını, yaşam koşullarına bağlı olarak geçirdikleri fiziksel değişimleri inceler. (Biyoarkeoloji)
  • İnsan toplulukları arasındaki kalıtımsal ilişkileri inceleyerek, çeşitli genlerin dağılımına ve genetik kalıtım mekanizmalarına bakar. Böylece çeşitli bölgelerde yaşayan insanların farklı biçim ve renk kompozisyonuna sahip olmalarını açıklamaya çalışır. (Populasyon Genetiği)

Özetle Fiziksel Antropoloji, insanın ve primat akrabalarının biyolojik yapısını doğal ve sosyal koşullar altında inceleyerek, bireylerin ve grupların çeşitliliğini ve değişim süreçlerini incelemeye çalışır.

Arkeoloji:


Antopolojinin bir diğer alt dalı arkeolojidir.

Arkeoloji, eski insan topluluklarının bıraktıkları ve bugüne kadar ulaşan, genellikle toprak altından çıkarılan maddî kültür varlıklarının saptanmasını, bunların incelenmesini ve böylece geçmişe ilişkin bilgilerin elde edilmesini amaçlayan geniş bir çalışma alanıdır. Bu özelliğiyle sosyal-kültürel antropolijiyle yakından ilişkilidir.

İnsan ve insan gruplarının geride bıraktıklarını bulup inceleyerek onlar hakkında bize bilgi sunan Arkeologlar, Antropoloji alanının tarihçileri sayılır.

Dil Antropolojisi (Linguistik):


Antropolojinin ana dallarından bir diğeri linguistiktir. Linguistik, canlılar aleminde sadece insana özgü olan haberleşme ve ifade etme sistemlerinin incelenmesi olarak tanımlanabilir.

Çeşitli dilleri karşılaştırmalı bir şekilde incelemek suretiyle lingustik, toplumların nasıl birbirleriyle ilişkili olabileceği konusuna ışık tutar. İnsan davranışlarının dilde nasıl kodlandığını, bir gramer biçiminin, bir diğerinden nasıl farklılaştığını anlamaya çalışır.

Dil antropolojisi, dil incelemeleri yoluyla insan zihninin yapısını ve işleyişini çözümlemeye ve dil-kültür ilişkisini ortaya çıkarmaya çalışır.  

Çünkü dil, kültür içinde merkezî bir role sahiptir ve bir kültürü incelemenin en kestirme ve zorunlu yollarından biri o kültürün dilini incelemektir. O kültürün dilini öğrenmek, öğrenmenin de ötesine geçerek onu kavramak ve o dilin penceresinden dünyaya bakmak, bir kültürü anlamanın en işlevsel yollarından biridir.

Antropoloji hakkında daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki kaynaklara başvurabilirsiniz:

Khan Academy Antropolojiye Giriş Dersi:

Görüş ve Önerileriniz İçin