Uluslararası İlişkilerde Realizm ve Temel Varsayımları

Realizm Nedir?

Uluslararası ilişkilerde fikirlerden,  düşüncelerden, ideallerden ziyade somut gerçekliğin ve çatışmaların dikkate alındığı teorik yaklaşıma  realizm yani gerçekçilik denir.

 

Realizm, uluslararası ilişkiler disiplinin baskın kuramsal yaklaşımıdır.


Çünkü bugüne değin uluslararası ilişkiler disiplininde yapılan araştırma, inceleme ve yayınların büyük bölümü realizmin yani gerçekçi kuramın bakış açısıyla ortaya konulmuştur.

 

Kendilerinden önceki dönemin barışçıl ve idealist politikalarını ütopik bulan realist uluslararası ilişkiler teorisyenlerine göre idealistlerin savunduğu evrensel değerlere dayalı bir uluslararası sistem anlayışı gerçekçi olmaktan uzaktır.

 

Relist kuramın, Uluslararası İlişkiler disiplininindeki yerini belirginleştiren isim ünlü İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr olurken; II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ise Hans Morgenthau, Kenneth Waltz, Raymond Aron, Geoerge F. Kennan ve Henry A. Kissinger gibi akademisyen ve devlet adamları, realist kuramın temsilcileri olarak ön plana çıkmışlardır.

 

Bu teorisyenler fikirlerini oluştururken, kendilerinden çok önce yaşamış olan bazı düşünürlerin çalışmalarından da faydalanmışlardır. İlk Çağ düşünürlerinden Thucydides, Orta Çağ düşünürlerinden Niccolo Machiavelli ve Thomas Hobbes, realist kuramcıların iddialarına benzer fikirlere sahiptirler. 

 

Relist Uluslararası İlişkiler Teorisinin Temel Varsayımları


Realizmin dört temel varsayımından ilki, realist teoride uluslararası ilişkilerin temel biriminin devlet olarak görülmesidir. Devlet dışı aktörler realizm teorisi için önemsizdir.

 

Realistler BM, NATO gibi örgütleri, çok uluslu şirketler veya insan hakları örgütleri gibi yapılanmaları, egemen ve bağımsız hareket edebilme güçleri bulunmadığı gerekçesiyle, realist teori tarafında uluslararası sistemin birer aktörü olarak kabul görmez.

 

Realizmin ikinci önemli varsayımına göre devletler, uluslararası alandaki davranışlarına rasyonel bir biçimde karar verirler.

 

Bu kapsamda, uluslararası ilişkiler alanında bağlayıcılığı yüksek hukuksal yaptırımlar bulunmaz. Devletlerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen ilkeler, sadece bu ilkeleri kabul eden devletler açısından bağlayıcı nitelik taşırlar. Devletlerin kabul etmediği ilkelerin onlar için bağlayıcılığı yoktur.

 

Realizmin üçüncü önemli varsayımı, herhangi bir devletin sınırları içindeki aktörleri ve olayları incelemenin uluslararası ilişkileri açıklamak açısından gereksiz olduğudur.

 

Çünkü bu aktörlerin o devletin dış politikasına etkisi yoktur. Güvenlik, devletler için en önemli konu olduğundan uluslararası ilişkiler disiplini de güvenlik konularına odaklanmak zorundadır.

 

İktisadi, toplumsal ve hukuki konuların her bir söz konusu askerî güvenlik olduğunda ancak ikinci derecede önem arz ederler.

 

Bu kapsamda realist yaklaşımı benimseyen teorisyenler, uluslararası ilişkiler disiplininin çalışma konularını yüksek politika ve düşük politika olarak iki bölüme ayırırlar.

 

Yüksek politika konuları devletlerarasında gerçekleşen askerî konuları ve güvenlik konularını içine alırken; düşük politika ise toplumlar arasında gerçekleşen güvenlik dışındaki her türlü konuyu kapsamı içine alır.

 

Dördüncü olarak, realist teorisyenler uluslararası ilişkilerin temel açıklayıcı kavramlardan birinin anarşi olduğunu iddia ederler.

 

Bu bakış açısına göre devletlerarasında çatışma kaçınılmazdır.

 

Çünkü doğal kaynaklar kıttır ve insan doğası bencildir.

 

Bu durumda, realist kuramda ana uğraşı konusu, gücün devletlerarasındaki çatışmaları çözmede nasıl kullanılacağı meselesidir.

 

Relistlere göre böylesi bir sürekli çatışma ve güvensizlik ortamında devletler, sadece kendi güçlerini sürekli artırarak var kalabilirler. Bu nedenle devletlerin en önemli görevi ulusal çıkarlarını korumak ve varlıklarını sürdürmektir. 

 

Bu nedenle uluslararası ilişkiler, siyasal birimlerin güç mücadelesinden ibarettir. Bu alanda devletler, sürekli güçlerini artırmaya yönelik politikalar izlerler ve diğer devletlerin kendilerinden güçlü hâle gelmesini mümkün olduğunca engellemeye çalışırlar.

 

Realizme Getirilen Eleştiriler


 

İdealist kurama getirdiği eleştirilerle, özellikle II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde, uluslararası ilişkilerin yeni bir bakış açısı kazanmasına sebep olan realizmin kendisi de birtakım eleştirilere maruz kalmıştır.

 

En başta realizm, statükocu bir bakış açısına sahip olması ve uluslararası alandaki değişim ve gelişmeleri açıklamada yetersiz kaldığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Nitekim realist teori, tarihsel boyuta sahip ulusal devletlerin ve bu temele dayanmakta olan uluslararası sistemin zaman ve mekândan yoksun olduğu görüntüsü sergiler.

 

Realistler, güç dengesi ve savaşları uluslararası sistemin odak noktasını oluşturan ve değişimin sebeplerini açıklayan unsurlar olarak vurgular. Bu nedenle realistler, askerî güce gereğinden fazla önem vermekle eleştirilirler.

 

Realistler, askerî güç, siyaset ve güvenlikle ilgili konulara önem verirken ekonomik faktörlerin uluslararası sistem üzerindeki etkisini göz ardı etmekle suçlanırlar.

 

Realist teorisyenlerin eleştirildiği bir diğer nokta, uluslararası ilişkilerde devlet dışında etkisi olan aktörlerin varlığını dikkate almamış olmaktır. Modern toplumlarda iç ve dış politika arasındaki ayrımın giderek azalmakta olduğunu düşünen kimi teorisyenler, realistlerin bu konudaki görüşlerini eleştirmektedirler.

Görüş ve Önerileriniz İçin