Aristoteles MÖ 384 ve MÖ 322 yılları arasında yaşamıştır.
Pek çok bilim adamı tarafından tarihte “siyaset bilimi“ ile uğraşan ilk kişi olarak kabul edilir.
Bunun temel nedeni, Aristoteles’in hocası Platon’un aksine, soyut ve yaşama geçmesi imkânsız siyasal yapılanmalar önermemesi; bunun yerine yaşadığı dönemin siyasal gerçekliklerini çözümlemeye çalışmasıdır.
Platon “En ideal devlet biçimi nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışırken; Aristoteles “Mevcut koşullar altında mümkün olan en iyi devlet biçimi nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışmıştır.
Daha da önemlisi bunu yaparken sadece soyut düşüncelere dalmamış, 150’ye yakın Yunan kent devletini inceleyerek bunların çöküş nedenlerini ve anayasal-toplumsal yapılarını araştırmıştır.
Aristo’nun birçokları tarafından “siyaset biliminin” kurucusu sayılmasının altında, kullandığı bu yöntem yatmaktadır.
Aynı zamanda mantık biliminin de kurucusu sayılan Aristoteles, sistematik düşünme yöntemi kullanmanın kendisine verdiği avantajla döneminin siyasal gerçeklerini, somut gerçeklerden kopmadan değerlendirebilmiştir.
Dolayısıyla Aristoteles, yalnızca felsefi ve soyut düşünceler üretmekle yetinmemiş; görüşlerini tarihsel deneyimlerden, gözlemlerden ve dönemindeki güncel örneklerden yararlanarak temellendirmiştir.
Bu açıdan bakıldığında Aristo, klasik bir siyaset felsefesinin tersine yalnızca “olması gereken”e odaklanmamıştır; somut örneklerden hareket ederek “olan’ı çözümlemeye çalışmıştır.
İnsanın toplumsal bir varlık (zoon politikon) olduğunu söyleyen Aristoteles, insanın yaşamını sürdürebilmesi için toplum içinde yaşamasını zorunlu görür.
Dolayısıyla düşünüre göre insanlar toplumun ayrılmaz bir parçası olduğundan, içinde yaşadıkları toplumun, güçlü bir görünüm sergilemesine uğraşmalıdırlar.
Ancak bu hedefin gerçekleşebilmesi için ideal bir model yoktur. Yani Aristoteles için her zaman ve her yerde geçerli olabilecek tek bir en iyi yönetim modeli yoktur.
Aristoteles’e göre şeylerin doğal düzeninde;
(1) bir efendi tarafından yönetilmeyi gerektiren,
(2) bir kral tarafından yönetilmeyi gerektiren ve
(3) yurttaşların anayasal yönetiminin hem âdil, hem de uygun olduğu durumlar vardır.
Bu bağlamda siyasal, ekonomik, psikolojik, tarihsel vb. pek çok farklı gerekçeyle, her toplum kendi özgün siyasal örgütlenme modelini oluşturmalıdır.
Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi ve demokrasi gibi siyasal rejimlerin hiçbiri ideal örneğiyle yaşamaz, bunların yapı ve özellikleri içinde bulundukları coğrafyaya koşut olarak değişir.
Ülkenin geçmişine, tarihine ve siyasal kültürüne bağlı olarak her coğrafyada diğerine belli ölçülerde benzeyen, ancak özgün ve farklı yönleri bulunan yönetim biçimleri mevcuttur.
Aristo, yaşadığı dönemin var olan yönetim biçimlerinin çözümlerken de “bilimsel” diyebileceğimiz bir yöntem izler. Mantıksal bir analiz çerçevesinde bunların ortaya çıkış koşullarını ve sınıflandırmasını yapar.
Aristoteles’e göre, belirli bir yönetim biçiminin anlaşılmasını sağlayan ilk unsur, iktidardaki kişi sayısıdır.
Söz konusu kritere göre bir devlet; tek kişi, bir grup ya da toplumun çoğunluğu tarafından yönetilebilir.
Yönetim biçiminin anlaşılmasında ikinci ölçüt, yöneticilerin, iktidarı kendi çıkarları doğrultusunda mı yoksa toplumun iyiliği yönünde mi kullandıklarıdır.
Bu ölçütler doğrultusunda yaptığı çözümlemelerle Aristoteles, yaşadığı döneme kadar görülen yönetim biçimlerini şu şekilde sınıflandırmıştır:
- Monarşi-Tiranlık (tek kişinin iyi ve kötü yönetimleri),
- Aristokrasi-Oligarşi (belirli bir grubun iyi ve kötü yönetimleri),
- Politea-Demokrasi (çoğunluğun iyi ve kötü yönetimleri)