Özet Bilgi: İzmir’in İşgali

 

İzmir’in İşgal Edilmesinin Nedenleri

 

Kurulduğu tarihten beri büyük devletlerce desteklenmiş ve sürekli olarak topraklarını genişletmiş olan Yunanistan’ın en büyük amacı Megali İdea yani Büyük Yunanistan’ı gerçekleştirmekti.

 

Bu yoldaki ilk hedef ise Batı Anadolu ve Trakya idi. Birinci Dünya Savaşı‘na başlamadan önce İngiltere ve Fransa tarafından İtalya’ya vaad edilen bu topraklar, İngiltere’nin savaş sonrasında tutum değiştirmesi nedeniyle Yunanistan’a bırakılmak isteniyordu.

 

Çünkü dönemin en güçlü devleti olan İngiltere, Ortadoğu’daki sömürge topraklarına giden yolda önemli bir kavşak noktası olan bu toprakları İtalya gibi güçlü bir devlet yerine, nispeten daha güçsüz bir devlet olan Yunanistan’a bırakmak ve böylece Batı Anadolu topraklarında daha rahat bir kontrol imkanı sağlamak istiyordu.

 

1919 yılı Ocak ayında, Birinci Dünya Savaşı sonrası yapılacak barış anlaşmalarının ilkelerini saptamak üzere, Paris’te bir barış konferansı toplandı. Paris Barış Konferansı olarak tarihe geçecek olan bu konferansta, Türk toprakları üzerindeki emellerini açıklayan Yunanistan, bu bölgede tarihi ve kültürel hakları olduğunu ve bölgede yaşayanların çoğunluğunun Rumlardan oluştuğunu iddia etti.

 

İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, Yunanistan’ın bu iddialarına destek vererek, Yunanlıların İzmir’deki Rumları korumak bahanesiyle İzmir’e asker çıkarmalarını kabul etti ve Konferansın diğer üyelerine de kabul ettirdi. Böylece Paris Barış Konferansı’nda Mondros Mütarekesinin 7. Maddesi bahane edilerek, Yunanistan’ın Ege bölgesinin tamamını işgal etmesine izin verildi.

İzmir’in İşgal Edilmesinin Sonuçları

 

İzmir’in işgal edileceğinin duyulması üzerine 14 Mayıs 1919 gecesi bazı vatanseverler tarafından protesto gösterileri düzenlendi.

 

Ancak bu gösteriler, devlet ve hükümet yetkililerinin pasif ve teslimiyetçi tavırları nedeniyle bir sonuç vermedi.

 

Nihayetinde 15 Mayıs 1919’da İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altındaki Yunan ordusu İzmir’e asker çıkarak, şehri işgal etmeye başladı. İşgal sırasında Hasan Tahsin takma adıyla tanınan gazeteci Osman Nevres’in ilk kurşunu atması, işgale karşı gösterilen ilk ciddi tepki olarak tarihe geçti.

 

İşgal sırasında çıkan çatışmalarda çok sayıda Türk öldürüldü.

 

İşgal kısa süre içerisinde bir tür katliam ve yağmacılık hareketine dönüşmüştü. Mütareke gereğince etkisiz hale getirilen Türk askeri kuvvetlerinden de ciddi bir direniş görmeyen Yunanlılar işgal alanlarını Batı Anadolu’nun iç kesimlerine doğru genişlettiler.

 

İzmir’in işgali Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenileri de cesaretlendirmiş ve onlar da bu bölgede bir Ermeni devleti kurulması yönündeki çalışmalara ve uluslararası faaliyetlere hız vermişlerdi.

 

İzmir’in işgali Türk milleti açısından büyük bir felaketti.

 

Bu durum, ülkenin hemen hemen her köşesinde büyük bir tepkiyle karşılanarak protesto edildi. Ancak Türk milleti açısından İzmir’in işgalinin çok daha önemli bir sonucu oldu.

 

İşgaller karşısında başta ve pasif bir tutum sergileyen Türk milleti, İzmir’de ve Batı Anadolu’da yaşanan ve yaşanması muhtemel olumsuzluklar karşısında milli bir bilinçlenmeye kavuştu. Kuvay-i Milliye gibi örgütler yoluyla işgale karşı direnmeye başladı.

 

Bu durum, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yapılacak olan milli mücadeleye giden yolun açılmasında ve bu mücadeleye olan katılımın artmasında önemli bir etken olacaktı.