Ortanın Solu Nedir?

İsmet İnönü’nün ardından CHP Genel Başkanı seçilen Bülent Ecevit’in başını çektiği ortanın solu hareketi ya da ortanın solu düşüncesi nedir?

 

Bu soruya cevap vermeden önce 1961 Anayasası sonrasında oluşan siyasal ortama kısaca değinmek gerekir. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamıyla birlikte sol ideoloji örgütlenme ve düşüncelerini açıklama olanağına kavuşmuştu.

 

Bu örgütlenmelerin en önemlilerinden birisi hiç şüphesiz Türkiye İşçi Partisi idi. Bu partinin önemi siyasal gücünde ya da topladığı oylarda yatmıyordu.

 

Her ne kadar 1965 Seçimlerin de uygulanan Milli Bakiye Seçim sistemi sayesinde meclise girmeyi başarmış olsa da, hiçbir genel seçimde oy oranını %3’ün üzerine çıkaramamış; hiçbir koalisyon hükümetine katılamamıştı.

 

 

TİP’in önemi daha çok, seçimlerde yarışan ideolojik temele sahip bir siyasal parti olmasından kaynaklanıyordu. Böylece TİP varlığıyla öteki partileri ideolojik açıdan kendilerini daha açık bir şekilde tanımlamaya zorlamaktaydı.

 

TİP’in bu etkisi özellikle CHP üzerinde bariz bir şekilde görülecekti.

 

27 Mayıs sonrasında yapılan neredeyse hiçbir seçimde istediğini alamayan ve gerileyen CHP, bu dönemde sol ve sağ akımların güçlenmesine paralel olarak kendisini bir kimlik arayışı içerisinde bulmuştu. Ayrıca kendisini destekleyen bir kısım aydınlar arasında sosyalist tezlerin hızla taraftar bulması, sosyalist bir hareket olan TİP’in gençleri etkileyen teori ve talepleri ile sosyal ve ekonomik meseleler üzerine açık vaziyet alma gerekliliği gibi gerekçelerde CHP’yi, politikalarını yeniden gözden geçirmeye ve yeni bir imaj yaratmaya zorluyordu.

 

Bu politikanın bir diğer özelliği ise, kitlelerin aşırı sağ ya da sol akımlara kapılmasını engellemek, CHP’yi aşırı sola karşı adeta bir dalgakıran haline getirmekti.

 

Bu yeni imaj için 16 – 18 Ekim 1964’de toplanacak olan 17. Kongre bir başlangıç noktası olarak seçildi. Bu kongrede, parti ilkelerini modernleştirmek ve çağdaş gereksinimlere uygun hale getirmek amacıyla, “İleri Türkiye Ülkümüz” başlıklı bir deklarasyon yayınlandı.

 

CHP’nin iki yükselen ismi olan Turhan Feyzioğlu ve Bülent Ecevit tarafından hazırlanan bu deklarasyona göre, ancak uygun sosyo-ekonomik politikalarla “aşırı sağ” ve “aşırı sol” a engel olunabilirdi.

 

Bu politika, “ortanın solu” olarak adlandırıldı.

 

CHP bu politika değişimine rağmen 1965 seçimlerinde de istediğini alamadı. CHP’nin oyu %28.7’ye düşerken; AP’nin oy oranı ise %52.8’e yükselmişti.

 

Ancak artık geriye dönüş yoktu.

 

Nitekim parti radikal bir politika değişikliği izleme isteğini artık belli etmiş, aynı zamanda Bülent Ecevit gibi değişimden yana olan genç isimleri de öne çıkarmıştı.

 

Ecevit, 1965 milletvekili seçim sonuçlarının ortanın solu söylemine bağlanamayacağını ve bunun daha çok seçime katılma oranında yaşanan düşüşle açıklanması gerektiğini savunmuş ve partinin ortanın solu yolunda yürümeye devam etmesi gerektiğini vurgulamıştır.

 

Ancak partideki bir diğer kesim, seçim yenilgisini “ortanın solu” politikasına bağlamış ve karşı atağa geçmiştir.

 

Ecevit ve Turan Güneş gibi sosyal demokrasi yanlıları bu politikayı sahiplenirken, özellikle aşırı sağ ve solun güçlenmesini önlemek isteyen İnönü’de bu gruba destek vermiştir. Böylece parti içinde bir hizipler mücadelesi başlamıştır.

 

CHP’nin 1966’daki Kurultayı’nda Kasım Gülek’in genel başkanlık seçiminde İnönü’ye karşı aday olması bu hizipleşmenin tırmandığı yeri göstermekteydi.

 

Bu kurultay sonucunda İnönü, 929 oyla tekrar genel başkan seçilmişti. Ancak bu kongrenin daha önemli bir sonucu vardı. O da Bülent Ecevit’in genel sekreter seçilmesiydi. Bu sayede Ecevit ve Güneş’in başını çektiği “ortanın solu” grubu parti içindeki yerlerini iyice güçlendirmeye ve parti organlarına seçilmeye başlamıştı.

 

Bu “ortanın solu” politikasının bir anlamda resmi kabulüydü.

 

Nisan 1967’de toplanan bir başka olağanüstü kurultayda, parti tüzüğünün ortanın solu politikası taraftarlarının istediği biçimde değiştirilmesi ve İnönü’nün de açılış konuşmasında bir kez daha ortanın solu politikasına destek vermesi, “ortanın solu” politikasına karşı olan isimlerin partiden kopmasına neden oldu.

 

Turhan Feyzioğlu ve içlerinde Ferit Melen, Emin Paksüt, Fethi Çelikbaş, Coşkun Kırca gibi isimlerin bulunduğu 47 vekil CHP’den istifa ederek, 12 Mayıs 1967’de Güven Partisi’ni kurdular. Feyzioğlu, oy birliğiyle genel başkan seçildi. Böylece ortanın solu politikasına muhalif isimlerin birçoğu partiden kopmuş oldu.

 

12 Ekim 1969’da yapılan genel seçimlere ortanın solu tartışmalarıyla giren CHP, bölünmüş olmasına rağmen bir önceki seçimde aldığı oyun sadece %1’ini kaybetmesi ve nispi temsil sisteminin kaldırılmasının da etkisiyle daha fazla milletvekili çıkarması açılarından başarılı sayılabilecek bir seçim sonucu aldı.

 

“Ortanın Solu” akımının tarihi açısından bir diğer önemli dönüm noktası 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesiydi.

 

Ortanın solu politikasının temel özelliklerinden biri CHP’yi eski statüko partisi olma imajından sıyırmak iken; İnönü’nün 12 Martı destekleyen bir politik tutum izlemesi, ortanın solu grubunca, politikalarıyla açıkça çelişen ve onu değersizleştiren bir tutum olarak görüldü. Bu grubun lideri konumundaki Bülent Ecevit, 21 Mart 1971’de genel sekreterlik görevinden istifa etti.

 

Ancak Ecevit yanlıları parti içindeki güçlü konumlarını kaybetmemişlerdi. İnönü bu isimlerin parti içindeki güçlü konumlarına son vermek ve bunların yerine “Ortanın Solu” düşüncesine başından beri karşı olan Kemal Satır’a yakın isimlerin seçilmesini sağlamak için bir olağanüstü kurultay topladı.

 

Ancak 4 Mart 1972’de yapılan olağanüstü kurultayda, parti meclisi için yapılan güven oylamasında Ecevit yanlılarının güvenoyu alması üzerine, siyasetinin partisince onaylanmadığını düşünen İnönü, genel başkanlık görevinden istifa etti ve 14 Mayıs 1972 tarihinde Genel başkanlığa Bülent Ecevit seçildi.

 

Böylece İnönü, Türk siyasal yaşamında parti içi mücadele sonucunda değişen ilk genel başkan oldu.

 

Ayrıca Turhan Fevzioğlu ve arkadaşlarının partiden istifa etmesinden sonra, Ecevit’e muhalefetin başında yer alan Kemal Satır ve arkadaşları da Bülent Ecevit’in genel başkan seçilmesinin ardından partiden koparak 4 Eylül 1972’de Cumhuriyetçi partiyi kurdular.

 

Bu parti kısa bir süre sonra Feyzioğlu’nun liderliğindeki Güven Partisi ile birleşerek Cumhuriyetçi Güven Partisi adını aldı (Mart 1973).

 

İnönü ise, CHP’nin 4 Kasım 1972’de partiler üstü hükümetten çekilme kararı alması üzerine, bu kararın 12 Mart’ı doğuran şartların, önemini ciddiyetle devam ettirdiği bir zamanda, bu tarz bir parti politikasını memleket için sakıncalı gördüğünden partisinden istifa etti ve eski Cumhurbaşkanı sıfatıyla senatoda tabii senatör olarak göreve başladı.

 

 

Bülent Ecevit’in genel başkan seçilmesinin ardından ilk seçimler 14 Ekim 1973’de yapıldı.

 

12 Mart ara rejiminin de kesin olarak sonunu getiren bu seçimlerde, İnönü’nün artık genel başkan olmaması seçmen nezdinde “yeni CHP” imajını daha hakiki bir biçimde doğurmuş olacak ki, 1973 seçimlerine artık yeni bir lider ile giren CHP, partide yaşanan kopmalara rağmen seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başardı.