Tito Kimdir? Hayatı ve Yugoslavya’da Tito Dönemi

 Josip Broz TİTO, Hırvatistan’da doğdu. Babası Hırvat, annesi ise Sloven’di.

 

Çalışma hayatına işçi olarak başladı çeşitli sendikalarda görev aldı. 1937 yılında ise ülkesinin Komünist Parti Genel Sekreterliğine seçildi. Partizan adı verilen Gerilla kuvvetleriyle birlikte Alman işgaline karşı direniş örgütledi.

 

29 Kasım 1943 tarihinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetini kuran Tito, 1953’te Yugoslavya’nın ilk devlet başkanı seçildi. 1974 yılında ise ömür boyu devlet başkanı oldu ve 1980 yılındaki ölümüne dek ülkeyi yönetti.

 

Tito’yu Yugoslavya’nın kuruculuğuna ve devlet başkanlığına taşıyan süreç, Yugoslavya’nın 1941 yılında Alman işgaline uğramasıyla başladı.

 

1918 yılında kurulan ve I. Yugoslavya olarak adlandırılan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı Alman işgaliyle birlikte parçalandı. Ancak halk, işgale karşı direnişe devam etti.

 

Bu direnişi örgütleyen iki önemli grup vardı. Bu gruplardan ilki, Draiza Mihailoviç önderliğinde olan ve amacı Büyük Sırbistan’ı kurmak olan Çentikler; ikincisi ise önderliğini Tito’nun yaptığı ve amacı bütün Güney Slav halklarını federal bir devlet çatısı altından birleştirmek olan Partizanlardı.

 

Ancak nihayetinde hedefine ulaşan grup Sovyetlerin de desteğini alarak Alman işgaline son veren Partizanlardı. Partizanların lideri Tito, asker kökenli olmamasına rağmen işgal kuvvetlerine karşı gösterdiği başarıdan dolayı Mareşal unvanı aldı ve 1945 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetini kurdu. Yugoslavya altı cumhuriyet ve Sırbistan’ın içinde yer alan Kosova ve Voyvodina isimli iki otonom bölgeden oluşuyordu.

 

Tito ve Sovyetler Birliği arasındaki ilişki, Tito’nun ülkesinde sosyalizmin inşası sürecinde ve dış politikada Sovyet etkisinin dışında kalmak istemesi nedeniyle çok geçmeden bozuldu. Bu bozulan ilişki üzerine Yugoslavya 1947’de kurucu üyeleri arasında yer aldığı Cominform’dan 1948 yılında çıkarıldı.

Bu tarihten sonra SSCB ve Doğu Bloğunun diğer ülkeleri tarafından adeta tecrit edilen Yugoslavya, bu tecrit politikası karşısında ayakta kalabilmek için askeri ve mali destek adına Batı’ya yönelmek zorunda kaldı.

 

Ayrıca yine ayakta kalabilmek adına, iç politikada “özyönetim” denilen ekonomi ve yönetim modeli ile dış politikada “bağlantısızlar hareketi” denilen bir oluşumla ön plana çıktı.

 

1955 Bandung ve 1961 Belgrad Konferanslarıyla temeli atılan “Bağlantısızlık Hareketi” Amerika Birleşik Devletleri ve SSCB’nin dayatmalarına karşın dünya halklarının demokratik tepkilerini ifade etmek iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Ancak bugünde varlığını sürdüren bu oluşum, güçlü bir maddi ve kitlesel temele dayanmadığından çok da başarılı olamamıştır.

“Özyönetim” modeli ise bütün mülkiyet sahiplerinin işçi oldukları ve bütün işçilerin mülkiyet sahibi oldukları, işletme yönetim kurullarının seçimine ve işletmenin ekonomik fazlasının dağıtımına eşit bir biçimde katıldıkları üretim ve yönetim modelidir.

 

Ancak Yugoslavya’nın bir taraftan uluslararası sermayeye açılmadı, diğer taraftan bu modelden beklendiği gibi işçilerin değil, bürokratların karar alma mekanizmalarında rol oynaması gibi nedenlerle başarısızlığa uğradı.