Muhafazakar ve Muhafazakarlık Nedir?

 

Muhafazakarlık Nedir? Tanımı ve Ortaya Çıkışı

 

Muhafazakârlık sıradan, yani herkeste olan bir tutum ya da psikoloji olduğu gibi bir ideoloji olarak da değerlendirilmektedir. Bu nedenle günlük hayatında muhafazakâr davranışlar sergileyen bir kişinin politik olarak da muhafazakâr ideolojiyi desteklediği söylenemez.

 

 

Muhafazakâr ideolojinin her zaman her şeyi muhafaza etmek istediği, yani her türlü değişime karşı olduğu sanılmaktadır. Oysa muhafazakârlar belirli nitelikteki değişimleri reddederler. Ayrıca, kendisini muhafazakâr olarak kabul etmeyenlerde de değişime karşı bir isteksizlik görülebilir. Bu nedenle, muhafazakârlığı sadece değişime bakış açısıyla anlamamak gerekir.

 

 

Çünkü muhafazakârlık sadece değişim karşıtlığı olarak değerlendirildiğinde o her yöne çekilmeye ve tarihin bütün devirlerinde görülen bir tutum, davranış ya da mizaca indirgenmeye açık hale gelir.

 

Muhafazakârlığın değişime ilişkin genel bir ihtiyatlılığından veya dine yaptığı ısrarlı bir vurgudan bahsetmek elbette mümkündür. Ancak ne muhafazakârlık bir düşünce geleneği ve bir ideoloji olarak bu iki konudaki yaklaşımlara indirgenebilecek kadar yüzeyseldir, ne de tüm muhafazakâr düşünürlerin bu iki konuda genel bir mutabakatlarından söz etmek mümkündür.

 

Bir ideoloji olarak muhafazakârlık, aydınlanma felsefesi ile onun sosyal ve siyasal sonuçları olan Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi‘ne tepki olarak doğmuştur.

 

Bu karşıtlığa yol açan sebep, aydınlanmayla birlikte, yaşanmaya başlanan radikal değişim ve dönüşümlerdir.

 

Bu dönüşümler ile beraber, öncelikle geleneksel toplumun din ve gelenekler üzerine kurulu felsefesinin ve yaşam biçiminin yerini akılcılığa dayanan yeni bir felsefe ve yaşam biçimi almıştır.

 

Bu anlamda muhafazakârlar aydınlanmanın ürünü olan birçok kurum ve kavrama karşı mesafeli davranmışlardır. (Akıl, İlerleme, Değişim, Demokrasi, İnsan Hakları, Özgürlük vs.)

 

 

Muhafazakârlığın Temel İlke ve Özellikleri

 

 

Muhafazakârlığın bir siyasal ideoloji haline gelmesini sağlayan çeşitli ilke ve özellikleri vardır. İlk olarak, her siyasal ideolojide olduğu gibi muhafazakârlıkta da insan doğası ve birey hakkında çeşitli görüşler vardır.

 

Bu görüşler genel olarak insanın Gayr-i Mükemmel ve Sınırlı olduğu noktasında toplanır. Muhafazakar ideolojiye göre insan, doğuştan eksik ve gayri mükemmel bir varlıktır ve bu olumsuz niteliklerinden asla kurtulamayacaktır. Dolayısıyla, insanın sadece kendi iradesine dayanarak tercihte bulunması doğru değildir.

 

Muhafazakârların insanın sınırlı olduğuna yönelik bu görüşü onların akla bakışını da etkilemiştir. Buna göre muhafazakârlar, geçmişten, yani gelenek ve tecrübelerden beslenmeyen her şeyi kendinden başlatan bir akla, rasyonalist akla, karşıdırlar. Muhafazakârların kullanılmasında sakınca görmediği akıl, kaynağı dışarıda olan toplumun değer ve geleneklerinden beslenen “toplumsal akıl” dır.

 

Muhafazakârlık mevcudu korumaya önem vermesine karşılık kesinlikle statükonun ideolojisi olarak değerlendirilmemelidir.

 

Ünlü muhafazakâr düşünür Edmund Burke’ün “Değişim araçlarından yoksun olan devlet, kendisini korumak için gereken araçlardan da yoksundur” sözü muhafazakârların körü körüne bir değişim karşıtlığına sahip olmadıklarını göstermesi açısından önemlidir.

 

Onlar için önemli olan, değişimin “güvenli” saydıkları biçimde gerçekleşmesidir.

 

Bu anlamda muhafazakârlar için değişimin şekli önemlidir. Onlar ideolojik nitelikteki ani değişimlere karşıdırlar. Çünkü bu tarz değişimler insanın bilişsel, psikolojik ve entelektüel eksikliğini görmezden gelen bir anlayışın ürünü olduklarından ötürü, toplumsal düzen ve istikrarı zedeleyerek büyük toplumsal felaketlere yol açarlar.

 

Özetle, muhafazakârlığa göre korunması gereken değerler vardır. Fakat onu diğer ideolojilerden ayıran asıl nokta bu hassasiyeti değil, muhtemel bir değişimin ne zaman ve nasıl olması gerektiği konusundaki ilgili görüşüdür.

 

Muhafazakârlığın bir başka özelliği onun organizmacı toplum görüşüne sahip olmasıdır. Nasıl ki her insan vücudu kalp, beyin böbrek vs. den oluşuyorsa, toplum da farklı ve çeşitli organ, kurum ve parçalardan oluşan canlı bir bütündür. Burada önemli olan nokta; bu farklı ögelerin, kendi başlarına buyruk hareket edemeyecek olmalarıdır. Toplum canlı bir organizma biçiminde olduğundan, toplumun parçaları olan bireyler, gruplar, sınıflar arasında çok duyarlı ve kırılgan bir işlevsel ilişki vardır.

 

Muhafazakârlıkta birey ve bireycilik yerine toplumun tercih edilmesinin nedeni bireyin taşıdığına inanılan olumsuz özelliklerdir.  Onlara göre bireycilik toplumu atomlaştırır ve toplumun bütünlüğünü zora sokar. Oysa kişinin mutluluğu, refahı ve güveni tek başına hareket etmekle değil, toplumla kaynaşmakla mümkündür.

 

Bu anlamda muhafazakârlar, bireyi salt kendine güvenip dayanan, her zaman kendi menfaatini ön planda tutan değil, aksine bağımlı ve güven arayışı içinde olan varlıklar olarak görürler.

 

Muhafazakârlık, eşitlikten ziyade hiyerarşi vurgusu yapar. Çünkü onlara göre eşitsizlik, doğal bir durumdur ve durum böyleyken insanları sanki eşitlermiş gibi değerlendirmek faydasızdır ve eşitsizliği giderme yönündeki çabalarda sonuç getirmez. Bu bağlamda toplumda doğal bir hiyerarşi olduğunu vurgulayan muhafazakâr ideolojinin, sadece hukuki eşitliği savunduğunu söyleyebiliriz.

 

Muhafazakârlığın özgürlüğe bakışı da onun bir diğer önemli özelliğidir. Muhafazakâr düşüncede özgürlük, toplum, toplumsal otorite ve toplumsal düzen gibi kavramlarla anlam kazanabilir. Özgürlük, varlığını topluma ve onun kurumlarına borçludur. Gelenek, aile, din, tarih ve otorite özgürlüğü belirleyip şekillendiren en temel unsurlardır.

 

Bu anlamda özgürlük otorite sayesinde bir taraftan sınırlandırılırken, diğer taraftan da varlığını devam ettirmesi garanti altına alınır.

 

Muhafazakârlığın kilit kavramlarından bir diğeri otoritedir. Muhafazakârlar, otoriteyi bireysel mutluluk, toplumsal düzen ve istikrar için gerekli ve faydalı gördüklerinden onun mutlaka korunup devam ettirilmesini isterler. Otorite konusunda muhafazakâr düşüncenin vurguladığı önemli bir nokta, otoritenin insanlara ihtiyaçları olan güven duygusunu sağladığıdır.

 

Tarih boyunca büyük istikrarsızlık ve bunalım dönemlerinden sonra ortaya çıkan diktatörlükler bu düşünceyi doğrulamaktadır. İnsanlar bu tarz kaos dönemlerinde tercihlerini çoğunlukla otoriteden yana kullanmışlardır.

 

Ayrıca belirtmek gerekir ki muhafazakârlıkta otoriteden kasıt sadece devlet otoritesi değildir. Muhafazakarların, en az devlet otoritesi kadar değerli gördükleri başka otoriteler de (aile, din, sivil toplum kuruluşları, cemaatler, gelenek vb.) vardır.

 

Söz konusu toplumsal otoritelerin önemi, devlet otoritesinin zayıflaması durumunda toplum düzeninin devamını sağlayıcı sorumluluklar yüklenecek olmalarından kaynaklanır.