Siyasal Düşünceler Tarihi: Jean Bodin ve Egemenlik Anlayışı

Bodin, teorisini oluştururken Machiavelli’den farklı olarak ahlaki ve hukuksal kaygılardan hareket etmiştir. Bu anlamda Machiavelli eleştirisi, Bodin’in teorisini oluştururken yararlandığı en önemli kaynakların başında gelir. 

 

Bodin bu eleştiri aracılığıyla aslında Machiavelli’nin devlet kuramına ilişkin söylediklerini bir adım daha ileri götürecek ve kendisinden sonra gelenlere yeni bir versiyonunu bırakacaktır.

Diğer taraftan Bodin’de tıpkı diğer düşünürler gibi teorisini oluştururken içinde yaşadığı dönemin somut gereksinimlerine yanıt vermek amacını gütmüştür. 

 

Onun yaşadığı dönemin en önemli özelliği, kralın uygulamada elinde topladığı gücün, hukuksal bir karşılığının bulunmuyor oluşudur.

 

Bu hukuksal karşılık, Bodin’in siyaset kuramına “egemenlik” kavramını sokmasıyla bulunacaktır.

 

Devleti açıklamak için aileyi temel başlangıç noktası olarak ele alan Bodin, bu sayede hem devleti toplumsal ilişkilerin doğal bir sonucu olarak göstermiş; hem de babanın aile içinde ki otoritesini kralın otoritesiyle özdeşleştirerek doğal bir zemine oturtmuştur.

 

Bu sayede, devleti açıklamak için tanrısal ve metafizik unsurlara başvurmaya gerek duymamıştır.

 

Bodin’e göre egemenlik devletin özüdür. Yani egemenlik bir devleti devlet yapan temel şeydir. Nasıl ki bir gemiyi tüm parçalarıyla bir arada tutan geminin omurgası ise, aynı şekilde egemenlikte siyasal toplumu bir arada tutan şeydir.

 

Bodin’e göre egemenlik sınırlandırılmamalı ve tek bir merkezde olmalıdır.

 

Bodin’in modern devlet teorisine yaptığı bir diğer önemli katkı, egemenliğin sürekli olduğu yönündeki düşüncesidir.

 

Sürekli olan egemenliğin özü yani “auctoritas” tır. Egemenliğin kullanımı yani “potestas” ise egemenin ölümüyle onun yerine geçene devredilir.

Devlet biçimleri arasında Monarşiyi yeğleyen Bodin, bunu üç temel nedene dayandırır.

1) Bütün doğa yasaları bizi monarşiye götürür, diyerek monarşinin doğaya en uygun yönetim biçimi olduğunu savunur,

2) Ülkedeki en yetenekli kişilerin ancak monarşide ön plana çıktığını savunur ve son olarak

3) Egemenliğin mutlak, sınırsız ve bölünemez oluşunun sadece monarşide gerçekleştiğini savunmaktadır.

 

Bodin, egemenin sınırlarının onun bizatihi kendi özünde bulunduğunu savunur. Buna göre, özel mülkiyete dokunan bir egemen, devletin temel birimi olan aileleri yıkıma götüreceğinden aslında kendisinin de sonunu hazırlayacaktır. Bu sınırlamalar egemenliğin mutlak oluşunu ortadan kaldırmaz, sadece keyfi oadığına işaret eder.