Sosyolojiyi sistemleştiren en önemli isimlerin başında gelen Emile Durkheim, toplum yaşamının doğa bilimleriyle aynı nesnellikte incelenmesi gerektiğini savunmuştur.
İncelemelerini yaparken genellikle vaka analizi ve istatistik gibi ampirik kanıtlara başvuran Durkheim, toplumsal gerçekliğin, doğal gerçeklikle aynı bilimsel metodlar kullanılarak incelenmesi gerektiğini savunan “pozitivist sosyal bilim anlayışının” öncü isimlerindendir.
Sosyolojiye bilimsel bir disiplin kazandırmış olması ve sosyolojinin konusu üzerine yapmış olduğu çalışmalarla, sosyolojinin kurucu babaları arasında sayılır ve özellikle toplumsal dayanışma ve düzen konusunda yaptığı çalışmalarla tanınır.
Durkheim’e göre dayanışma, toplumsal düzenin sürdürülebilmesi için zorunludur.
Durkheim’e Göre Dayanışma Türleri
Durkheim’e göre sanayi toplumu ile insanlar geleneksel üretim ve tüketim alışkanlıklarından koparılmış ve toplumsal kurumlar sarsılmıştır.
İnsanlar belirli mesleklerde uzmanlaşmaya başlamış ve böylece diğer mesleklerden uzaklaşmışlar yani onlara karşı yabancılaşmışlardır.
Örneğin yiyeceği ekmeği ya da giyeceği giysiyi kendisi yapan, tarımla uğraşan, birbiriyle benzer inanç, değer ve yaşam biçimlerine sahip insanlardan oluşan bir köy düşünürsek, bu köydeki toplumsal düzeni “mekanik dayanışma” kavramıyla açıklayabiliriz.
Bu dayanışma biçiminde insanlar, ne yaptıkları iş bakımından ne dış görünüş, ne de yaşam biçimi bakımından birbirlerinden farklılaşmamışlardır.
Ancak günümüz modern toplumlarının birçoğunda durum böyle değildir.
İnsanlar, kendilerinden farklı birçok insanla birlikte büyük şehirlerde yaşamaktadır. Böylece klasik olandan farklı yeni bir tür dayanışma biçimi ortaya çıkmıştır.
Durkheim, bu yeni dayanışma biçimini “Organik Dayanışma” olarak adlandırmış ve geleneksel toplumlarda görülen “Mekanik Dayanışma” dan ayırmıştır.
Buna göre Durkheim’in yaptığı ayrımla iki tür dayanışma vardır.
Bu dayanışma türleri şunlardır:
a.) Mekanik Dayanışma: Basit iş bölümünün olduğu geleneksel toplumlarda meydana gelen dayanışma biçimidir. Geleneksel toplum ve toplumlarda kolektif bilinç ve kollektif kimlikler daha belirgin ve güçlüdür. Bireysellik henüz gerçekleşmemiştir.
Benzerlikten ileri gelen bir dayanışma biçimi olan Mekanik dayanışmalı toplumda bireyler, aynı duyguları duydukları ve aynı değerlere bağlı oldukları için birbirlerine benzerler, hemen hemen aynı işleri yaparlar.
b.) Organik Dayanışma: Modern toplumlarda karşılaşılan, karmaşık ve uzmanlaşmaya dayalı bir dayanışma biçimidir.
Bireyler çok farklı alanlarda uzmanlaşmışlardır. Bireysel kimlik güçlüdür.
Toplumsal birliği canlı varlıklardaki organlar arasındaki varlığa benzeten Durkheim, bireylerin farklılaşması esasına dayanan bu dayanışma biçimine organik dayanışma adını vermiştir.
Çünkü nasıl ki, canlı bir varlıkta, her organın farklı bir görevi vardır ve bütün bu farklı görevler hayatın devam edebilmesi için şarttır, aynı şey organik dayanışmalı toplumlar için de geçerlidir.
İş bölümü ve uzmanlaşmaya dayanan organik dayanışmalı toplumlarda, her bireyin farklı bir görevi vardır ve bu görev toplumun sağlığı açısından zorunludur.
Beslenme, temizlik, sağlık, eğitim, güvenlik vs. gibi toplumsal düzenin devamı için gerekli olan birçok işlev farklı kişiler tarafından yerine getirilir.
Diğer bir ifadeyle herkes toplumun devamı için gerekli olan başka bir işlevi ya da görevi yerine getirir. Bu nedenle herkesin birbirine bağımlı olduğu bir toplumsal yapı ortaya çıkar.
Toplumun tıpkı bir biyolojik organizma gibi, işlevleri farklı parçalardan oluştuğu fikri, önemli bir sosyolojik yaklaşım olan “işlevselcilik” in temelidir.
Bu bağlamda, Durkheim’in bu fikirleri, işlevselci anlayışın kurulmasına öncülük etmiş ve Talcott Parsons, Robert K. Merton gibi işlevselciliğin önde gelen isimlerini etkilemiştir.
Durkheim ve Anomi Kavramı
Görüldüğü üzere Durkheim’e göre, tarihsel açıdan ilk toplumlar mekanik dayanışmalı toplumlardır.
Ancak toplumlar ilerledikçe, özellikle sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte, mekanik dayanışma yerini farklılaşmaya dayanan organik dayanışmaya bırakmıştır.
Ancak bu değişim, önemli bir sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bu sorun, artan bireysel bilinç karşısında zayıflayan toplumsal bilinçtir.
Organik dayanışmalı toplumlarda farklılıklarının bilincine varan insanlarda bireylik bilinci oluşmuş ve gelişmiş,böylece toplumsal bilinç zayıflamıştır.
Durkheim bu durumu “anomi” kavramı üzerinden incelemiştir.
Ortaya koyduğu toplumsal dayanışma türlerinin yanı sıra Durkheim’in sosyoloji tarihi açısından bir diğer önemli katkısı yine toplumsal düzen ve dayanışmayla ilgili bir kavram olan “anomi” kavramı üzerine yaptığı vurgudur.
Bireyleri bir arada tutan ana unsurların değerler ve gelenekler olduğuna inanan Durkheim’e göre modern toplumlarda toplumsal değişim o denli hızlı meydana gelmiştir ki, bu durum değerleri ve gelenekleri aşındırarak toplumsal düzeni bozmuş ve anomiye neden olmuştur.
Kelime anlamı “normsuzluk” olan anomi kavramı, toplumsal değişimin hızlı olduğu dönemlerde birey üzerindeki toplumsal kontrolün ortadan kalkması sonucunda baş gösteren kargaşa ve toplumsal düzensizlik sürecinin adıdır.
Durkheim anomi kavramını “Bir davranışta bulunması gerektiğinde hangi normu ölçüt alacaklarını bilemez duruma gelen bireylerin toplumla bütünleşmelerini engelleyen düzensizlik durumu” olarak tanımlar.
Suç, sapma ve intihar gibi davranışlar, toplumda anomi durumunun yükselmesiyle artış gösterir.
Nitekim Durkheim’in en çok bilinen ve en önemli çalışması, anomi durumunun önemli sonuçlarından biri olarak gördüğü intihar üzerine yapmış olduğu çalışmadır.
Bu çalışmasında toplumun farklı kesimlerindeki intihar vakalarını inceleyen Durkheim, katolikler gibi toplumsal bağlılığın güçlü olduğu topluluklarda intihar oranlarının başka topluluklardan daha az olduğunu bulmuştur.
Durkheim, bu bulguyu, “sağlıklı bir toplumsal hayatın ancak toplumsal bağlılık ve dayanışmayla mümkün olabileceği” hipotezine bir kanıt olarak sunmuştur.
Son olarak Durkheim’ın din hakkındaki görüşlerine kısaca değinecek olursak; Durkheim için din olgusu, din adamlarından, ibadethanelerden, ritüellerden ve tanrılardan daha öte bir şeydir. Aslında toplumun bir ürünü olan diğer bir ifadeyle toplum tarafından yaratılan din, toplumun üyelerine ortak bir amaç ve kimlik vermek suretiyle toplumsal dayanışmanın yaratılmasındaki en önemli unsurlardan biridir. Bu işlevi onun her zaman var olmaya devam etmesini sağlayacaktır.