Yönetişim, toplum ve devlet ilişkilerinde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının karşılıklı etkileşimine, işbirliğine ve ortaklığına dayanan yeni bir yönetim tarzıdır.
Diğer bir ifadeyle yönetişim, kamu yönetimini devlet ve siyasal faaliyet alanı ile sınırlandırmamakta, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları gibi devlet ve siyaset dışı kurumları da yönetimin vazgeçilmez unsurları olarak kabul etmektedir.
Böylece çok aktörlü bir yönetim anlayışı ortaya çıkmaktadır.
Yönetişimin hakim olduğu bir kamu yönetimi anlayışında toplumdaki bütün aktörler işbirliği yapılacak “ortaklar” olarak görülmektedir.
Bu bağlamda yönetişim, kamu yönetiminde değişik aktörlerin karşılıklı etkileşimini mümkün kılan yeni ve modern bir yönetim sürecidir.
Çok aktörlü bir sistem olarak yönetişim, toplu karar almayı ve eylemde bulunmayı, karşılıklı kaynak bağımlılığını ve ortak amaçlar üzerinde müzakerede bulunmayı gerektirir.
Yönetişim ortak akla dayalı, paydaşların çıkarlarını ve gelecek vizyonlarını gözeten, katılımcı, şeffaf, hesap verebilir, proaktif ve etkin bir yönetim tarzıdır.
Yönetişim ve yönetmek kavramları her ne kadar birbirlerine benzeseler de aralarında esaslı farklar vardır.
Şöyle ki yönetim kavramı, bürokratik ve hiyerarşik nitelikteki bir anlayışı ön plana çıkarır. Yönetişim kavramı ise hükümet dışı aktörlerin de yönetim süreçlerine katılabildiği bir karşılıklı etkileşim sürecini ifade eder.
Bu bağlamda yönetişim; yönetimin merkezileşmesinden ve tekelleşmesinden ziyade yayılmasını ve katılımcı olmasını hedef alır. İletişimi ve kolektif hareketi ön plana çıkarırken, yöneteni ve yönetileni birbirine yaklaştırır.
Yönetişim kavramını ortaya çıkartan en temel sebep, temsili demokrasinin, günümüz gelişen demokrasi anlayışına ve bilgi toplumunun gereklerine yeterli gelememesidir.
Bugünkü ortamda, politikanın giderek karmaşık bir hal alması, farklı aktörler arasındaki karşılıklı bağımlılıkların artması, bilgi toplumunun artan ihtiyaçları, vatandaşların politika oluşturma süreçlerine dahil edilmek istenmesi, devletlerden daha fazla şeffaflık ve hesap verilebilirlik talep edilmesi gibi gerekçelerle, yönetişim kavramı giderek güç kazanmıştır.
Böylece bireylerin ya da grupların yönetime katılması sadece yöneticileri seçmek olarak değil, aynı zamanda yöneticilerin davranışlarını, kararlarını ve yönetim biçimlerini etkilemek olarak da görülmeye başlanmıştır.
Bu kapsamda yönetişim modelinin hakim olduğu bir kamu yönetimi anlayışında hedef, vatandaşların seçilmiş ya da atanmış kamu yöneticilerinin uygulamalarını izleyebilmelerini, denetleyebilmelerini ve gerektiğinde bu uygulamalara katılabilmelerini sağlamaktır.
Bu bağlamda, literatürde iyi yönetişimin ilkeleri genel olarak şöyle sıralanmıştır:
- Hesap Verebilirlik,
- Saydamlık,
- Verimli ve Etkin Yönetim,
- Katılım,
- İşbirliği,
- Hukuka Uygunluk,
- İnsan Haklarına Saygı,
- Gelişmiş Demokrasi Kültürü,
- Yerinden Yönetim,
- Güçlü Sivil Toplum
Yönetişim Kavramının Türkiye’deki görünümüne bakacak olursak, Türkiye’de Gündem 21 ve Kent Konseyi uygulamalarının birer yönetişim modeli örneği olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda örneğin BM öncülüğünde ortaya konan Gündem 21 yerel düzeydeki sürdürülebilir kalkınma sorunlarının çözümünde katılımcı bir anlayışı benimsemiştir.
Bu anlayış çerçevesinde yerel yönetimlere “Kentler İçin Eylem Planı” hazırlama sorumluluğu verilmiş ve bu sorumluluğun yerine getirilmesinde merkezi ve yerel yönetim kuruluşlarının yanı sıra sivil toplum örgütlerinin de katılımı öngörülmüştür.
Türkiye’deki diğer bir yönetişim uygulaması ise Kent Konseyleridir.
Kent konseylerinin amacı, kent vizyonunun ve hemşerilik bilincinin geliştirilmesi ve kent sorunlarının katılımcı bir anlayışla çözüme kavuşturulmasıdır.
2005 yılında çıkarılan Belediye Kanunu ile hayatımıza giren Kent Konseylerinin çalışma usul ve esasları İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle düzenlenir.
Ayrıca Kent Konseylerinin, belediye teşkilatı olan yerlerde genel seçim sonuçlarını izleyen 3 ay içinde oluşturulması ve kent konseyinde oluşturulan görüşlerin meclisin ilk topantısında gündeme alınması gerekmektedir.
“… yönetim kavramı, bürokratik ve hiyerarşik nitelikteki bir anlayışı ön plana çıkarır…” ifade ve yaklaşımı. Yönetim bilimi tarihi ve gerçekleri açısından doğru değildir. Bu ifade, 1880 – 1930 arasındaki yönetim anlayışını açıklamaktadır. 1930 lardan bu yana. Yaklaşık 100 yıldır süren bir dizi bilimsel ve uygulama gerçekleri gözardı edilmektedir…