Tutum bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir.
Psikolojik obje, birey için bir anlam taşıyan, bireyin farkında olduğu herhangi bir obje demektir.
Bu herhangi bir şey bir kişi için psikolojik obje niteliği taşırken, başka bir kişi için bu niteliği taşımayabilir.
Tutumun öğeleri düşünce, duygu ve davranıştır.
Ancak tutumlarımızı her zaman davranışlarımızda yansıtmayabiliriz.
Dolayısıyla bir eğilimin tutum olarak kabul edilebilmesi için asgari şart, bir zihinsel değerlendirmedir ve tutumlar her zaman davranışlarımızı belirlemezler.
Tutum ve davranış ilişkisi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar göstermektedir ki, tutum ortamsal etkenlerle etkileşim halinde davranışı meydana getirmektedir.
Eğer ki bir tutumun güç derecesi yani zihinsel, davranışsal ve duygusal öğeleri yeterince yüksek değilse, o zaman tutumların ortamsal etkenleri aşıp davranış niteliği kazanamadığı görülmektedir.
Bir tutumun güç derecesini tayin eden bazı belirleyiciler şunlardır: En başta bir tutum objesi hakkında bilgi sahibi olmak, o objeyle ilgili tutumların güçlenmesine neden olur.
Tutumun gücünü etkileyen bir başka faktör de kişinin tutum objesiyle olan ilişkisidir. Tutum objesiyle doğrudan ilgili olmak, o objeyle ilgili tutumun (olumlu veya olumsuz) güçlenmesine neden olmaktadır.
Tutum ve davranış ilişkisini güçlendiren bir başka faktör de farkındalıktır.
Farkındalığın yüksek olması, harekete geçmeden önce durup düşünülmesini sağlar. Bu tür bir bilişsel süreç, davranışların çevresel faktörlerden çok tutumlardan etkilenmesine yol açar. Dolayısıyla tutum-davranış ilişkisi güçlenir.
Tutumların gelişmesi ve kalıplaşması süreci incelendiğinde tutumların genellikle şu yollardan edinildiği görülmektedir: doğrudan deneyim, pekiştirme, taklit ve sosyal öğrenme.
Bir konu ya da objeyle ilgili tutum sahibi olmanın en açık yolu, o konu ya da objeyle ilgili bir deneyim geçirmiş olmaktır.
Ancak tutumlarımız her zaman bu deneyimin sonucunda varlık kazanmayabilir.
Hatta tutumlarımızın çoğunu, sosyal öğrenme kuramında vurgulandığı gibi, başka insanlardan özellikle anne-baba ya da arkadaşlardan ediniriz.
Sosyal alanda oynadığımız rollerde bize yeni tutumlar kazandırabilir. Eski tutumlarımızdan uzaklaştırabilir.
Ayrıca dışa vurduğumuz tutumun ödüllendirilmesi, bu tutumun pekişmesini dolayısıyla, gelecekte de davranışlarımızı bu tutum doğrultusunda gerçekleştirmemizi sağlayacaktır.
Bir diğer çok önemli tutum edinme yolumuz da hiç şüphesiz medyadır. Sadece bizi etkilemek için tasarlanmış reklamlar değil, televizyonda izlediğimiz hemen her program tutumlarda etki edebilmekte; medya, bazı noktaları diğerlerinden daha fazla ön plana çıkararak, bireylerin tutumlarının ne yönde şekillenebileceğini belirleyebilmektedir.
Tutumlar belirttiğimiz bu yollardan öğrenilirler ve öğrenildikleri gibi de kalmazlar, zaman içinde gelişme ve değişme gösterirler.
Ancak yapılan araştırmalar göstermektedir ki, tutumlar erken yaşlarda edinilmekte ve önemli yaşantı ve olaylar olmadığı taktirde durağan yapıları nedeniyle kolay kolay değişmektedir.
İşte bu tür tutumlara kalıplaşmış tutumlar denilmektedir.
Küçük yaşlarda gelişmeye başlayan kalıplaşmış tutumların oluşmasında tarihsel, ekonomik, kültürel çeşitli nedenler rol oynamaktadır.
Kalıplaşmış tutumlar çoğunlukla başkalarından kulaktan dolma bilgilerle beslenir ve gerçek bilgi eksikliğini kapatmak ve kişi için gerçeği tanımlanan görevini görmektedir.
Dolayısıyla çoğu zaman akılcı olmaktan çok, duygusal nitelik gösterirler ve nihayet bu özellikler nedeniyle kalıplaşış tutumlar kolay değişmeyip zaman içinde oldukça durağan bir nitelik arz ederler.