28 Şubat Süreci Nedir? Kısaca 28 Şubat Postmodern Darbesi

28 Şubat 1997 Tarihli MGK Toplantısı

 

“28 Şubat Süreci” ya da “Post-modern Darbe” ifadesi Milli Güvenlik Kurulu tarafından Refahyol iktidarı döneminde, 28 Şubat 1997’de,  yapılan toplantıda alınan kararları ve bu kararlar sonrasında gelişen süreci ifade etmek için kullanılır.

 

Post-modern darbe olarak adlandırılmasının temel nedeni, ordunun aldığı kararları yönetime doğrudan el koyarak değil, mevcut hükümete onaylatarak uygulamaya koymasıdır.

 

Bu kararlar, laik devlet ilkesine aykırı hareketlerin arttığına dikkat çekilerek bir dizi önlem önerilmesinden ibarettir.

 

28 Şubat sürecine giden yol “Refahyol” olarak da anılan RP-DYP koalisyon hükümetinin kurulmasıyla başlar.

 

İslamcı kimliğiyle tanınan Refah Partisinin genel başkanı Necmettin Erbakan’ın başbakan olarak yer aldığı bu hükümetin kurulmasıyla birlikte laiklik tartışmaları Türkiye gündeminin merkezine oturmuştur.

 

Hükümetin birçok tutum, davranış ve icraatları Anayasa’nın öngördüğü laiklik ilkesine aykırı hareket etmek olarak yorumlanır.

 

Bu durum, hükümetin gerek kamuoyu nezdinde gerekse çeşitli anayasal kurumlar nezdinde rahatsızlık yaratmasına neden olmuştur. Bu kurumların en başındaysa Silahlı Kuvvetler gelir.

 

Ülkede yeni bir askeri darbenin olacağına ilişkin söylentilerin yayıldığı bu ortamda yapılan 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı, ordunun hükümete ve faaliyetlerine karşı duyduğu rahatsızlığı su yüzüne çıkarır.

 

8,5 saat süren bu toplantı sırasında, MGK’nın asker kökenli üyeleri laik devlet ilkesine aykırı hareketlerin arttığına dikkat çekerek, Atatürk ilkelerinin ve inkılap kanunlarının ödünsüz bir şekilde uygulanmasını talep eder.

 

 

Özellikle dini vakıfların ve RP’li belediyelerin faaliyetleri, başbakanlıkta tarikat liderlerine verilen davet, dergâhlar, “yeşil sermaye” olarak nitelendirilen şirketler ve kılık kıyafet kanununa aykırı davranışlar sert bir şekilde eleştirilir.

 

28 Şubat Kararları Nelerdir?

MGK genel sekreterliği, toplantıyla ilgili olarak 1 Mart tarihli resmi bir açıklama yapar.

 

Bu açıklamaya göre toplantıda, gündemdeki başka konuların yanı sıra, özellikle “Anayasa ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik faaliyetler” in gözden geçirildiği belirtilerek, laiklik ilkesi özellikle vurgulanır.

 

Türkiye de “laikliğin sadece rejimin değil ama aynı zamanda demokrasinin ve toplumsal huzurun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğunu” belirten metin bir uyarı cümlesiyle sona erer:

 

“Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozacak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konuda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin bakanlar kuruluna bildirilmesine karar verilmiştir”.

 

Peki, alınması gereken tedbirler nedir?

 

Tedbirlerin neler olduğu bu metinde somut olarak belirtilmese de, bu tedbirler bir süre sonra basında maddeler halinde yer alır. 18 Maddeden oluşan kararların ilki şudur:

 

“Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine Anayasanın 4. maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada ye-tersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.”

 

Somut olarak yapılması istenen en önemli yasal düzenleme ilköğretimin 5 yıldan, 8 yıla çıkartılması ve kesintisiz olmasıdır. Böylece imam-hatip okullarının orta kısımları lağvedilecek, öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren bu okullara gitmesi engellenecektir.

 

MGK, ayrıca;

 

  • Kuran kurslarının tamamen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın denetimine geçmesini,

 

  • Tarikatların faaliyetlerine son verilmesini,

 

  • Silahlı kuvvetlerle ilişiği kesilen personelin başka kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmesinin önlenmesini,

 

  • Silahlı kuvvetlere aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan önlemlerin, üniversiteler başta olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da uygulanmasını, kıyafetle ilgili kanunun ödünsüz olarak uygulanmasını,

 

  • Kurban derilerinin rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına izin verilmemesini,

 

  • Silah ruhsatları konusunun yeniden gözden geçirilmesini ve özellikle pompalı tüfeklere olan talebin dikkatle değerlendirilmesini, özel üniforma giydirilmiş korumalarla bunun sorumluları hakkındaki yasal işlemlerin ivedilikle sonuçlandırılmasını,

 

  • Ülke sorunlarının çözümünü millet kavramı verine ümmet kavramı” temelinde ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan girişimlerin yasal ve idari yollardan önlenmesini
    ve

 

  • Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemesini istemiştir.

 

 

Başlangıçta bu kararları fazla sert bularak imzalamak istemeyen Erbakan, özellikle 8 yıllık kesintisiz temel eğitim, Kuran kursları ve imam-hatip okullarına getirilen kısıtlamalar, ordudan atılan personelin belediyelerde istihdam edilmesinin önlenmesi ve vakıflarla ilgili maddelerin yumuşatılmasını istedi.

 

Erbakan’ın kararları sonraki günlerde de imzalamayı reddetmesi, MGK ile hükümet arasındaki gerginliği doruğa çıkarttı.

 

Ancak Erbakan daha fazla direnemeyecekti.

 

Çünkü Erbakan’ın bu tutumu hükümet içinde de huzursuzluğa yol açmıştı.

 

MGK kararlarını “muhtıra” olarak nitelendiren bazı DYP’liler hükümetten çekilme çağrısı yaparken; RP genel başkan yardımcısı Aydın Menderes, Erbakan’ın kararları imzalaması gerektiğine işaret ederek, aksi takdirde hükümetten çekilmesi gerektiğini söyledi.

 

Bu arada DİSK, Türk İş ve Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu başkanları MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar.

 

Erbakan nihayet 5 Mart’ta, beş gündür sürdürdüğü direnişten vazgeçerek MGK kararlarını imzaladı.

 

Ancak, Erbakan hükümetinin MGK’nin 28 Şubat tarihli tavsiye kararlarını onaylaması Orduyu yatıştırmaya yetmedi.

 

 

28 Şubat Sürecinin Ardından Yaşananlar

 

28 Şubat kararları imzalansa da RP-DYP koalisyonunun devamı durumunda “Ordunun darbe yapacağı” söylentisi yayıldı.

 

Ordu bünyesinde oluşturulan Batı Çalışma Grubu‘nun medya, yargı, üniversiteler vb. kesimlere şeriat tehlikesiyle ilgili brifingler vermesinden sonra, 22 Mayıs 1997 de Anayasa Mahkemesi’nde RP hakkında “laikliğe karşı eylemlerin odağı olmak” suçlamasıyla kapatma davası açıldı. 

Nihayet Erbakan, 18 Haziran 1997’de Başbakanlıktan istifa etti.

 

Cumhurbaşkanı Demirel, yeni hükümeti kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz‘a verdi.

 

Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığında kurulan ANAP-DSP-DTP koalisyon hükümetine CHP’nin de dışarıdan destek vermesiyle, güvenoyu sağlandı.

 

Yeni hükümetin en öncelikli gündem maddesi, MGK’nin 28 Şubat Kararlarını uygulanması oldu.

 

Refah Partisi ise 17 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldı. Erbakan’la birlikte bazı RP’li milletvekillerine 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirildi.

 

 

RP’nin yerini, Recai Kutan liderliğindeki Fazilet Partisi (FP) aldı.

 

Bu dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunan RP’li Recep Tayyip Erdoğan hakkında da, yaptığı bir konuşma nedeniyle, 12 Şubat 1998 de dava açıldı. Dava, 21 Nisan 1998’de sonuçlandı ve Erdoğan’a 10 ay hapis cezası verilerek siyasi yasak getirildi.

Görüş ve Önerileriniz İçin