Milliyetçilik Nedir, Ne Demektir? Milliyetçilik Düşüncesinin Kısaca Tanımı

Günümüzün hakim siyasal ideolojilerinden biri olan Milliyetçiliğin tanımı, milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve milliyetçiliğin özellikleri sıklıkla araştırılan konular arasında. Biz de bu yazıda Millet ve Milliyetçilik kavramlarından hareketle Milliyetçiliğe ilişkin bu çok tartışılan konuları ele alacağız. 

 

Milliyetçiliğin Tanımı ve Temel Özellikleri

 

Milliyetçilik, hem bir ideoloji olarak hem de siyasal ve sosyal bir hareket olarak 19.yy’dan itibaren dünyanın siyasi, demografik ve coğrafi haritasında önemli ve büyük çaplı değişikliklere yol açmıştır.

 

Bu tarihten itibaren, milli egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkı ilkelerinin dürtüsüyle dünyanın birçok yerinde yeni milli devletler oluşmuştur.

 

 

Milliyetçilik, insanlara kimlik sağlaması, birlik duygusu aşılaması, onlara bu dünyada ait olabilecekleri bir yer vermesi gibi işlevleri üzerinden övülürken; savaşlara, çatışmalara ve gerginliklere neden olduğu iddiasıyla da yoğun bir biçimde eleştirilmektedir.

 

 

Milliyetçilik içinde yer aldığı toplumun tarihsel geçmişinden, arzularından, ihtiyaçlarından, ekonomik, toplumsal ve siyasal değerlerinden, siyasal rejiminden ve geleneklerinden kaçınılmaz olarak etkilenir ve sonuçta ortaya farklı milliyetçilik anlayışları çıkar.

 

Örneğin, Hitler’in milliyetçilik anlayışı ile Mustafa Kemal’in milliyetçilik anlayışının birbirinden oldukça farklı anlayışlar oldukları, su götürmez bir gerçektir.

 

Bu anlamda milliyetçiliğin bu denli farklı yorumlarının bulunması, milliyetçilik kavramının tarihçesi, tanımı ve ilkeleri konusunda bir görüş birliğinin oluşmasını engellemektedir.

 

Bununla birlikte milliyetçilik kavramında güçlü bir millet vurgusunun, kendi kaderini tayin hakkının ve tarih bilincini de içeren güçlü bir millet bilincinin mevcut olduğu, bütün milliyetçi anlayışlar açısından değişmez bir gerçektir.

 

Bu açıdan bakıldığında milliyetçiliğin en temel aktörü millettir.

 

Bu ilkelere dayanan birçok milliyetçilik tanımı mevcuttur. Örneğin ünlü milliyetçilik uzmanı Kedouri’nin tanımına göre milliyetçilik;

 

“İnsanlığın doğal biçimde milletlere bölündüğünü, milletlerin de ayırt edici özelliklerle tanındığını ve tek meşru yönetim şeklinin milletlerin kendi kendilerini yönetmek olduğunu ileri sürer. Buna benzer bir başka tanıma göre milliyetçilik, tarihsel kişiliğinin bilincine varan bir topluluğun kendi bağımsız devletini kurmak ve geliştirmek isteğidir.”

 

Peki milliyetçiliğin temel hareket noktası olan millet nedir?

 

Kendi kendine var olan bir gerçeklik mi yoksa sonradan oluşturulan bir kurgu mudur?

 

Milliyetçiliğin temeli olan millet kavramının nesnel, öznel ve bu iki kategorinin bazı unsurlarının birleştirilmesiyle oluşan karma tanımları yapılmaktadır.

 

Milletin nesnel tanımı ırk, etnisite, din, toprak, ortak tarih ve ortak köken gibi somut ve fiziki unsurlara dayanmakta iken, öznel tanımlarda dayanışma, sadakat, ortak irade ve kendi kimliğinin farkında olmak gibi unsurlara vurgu yapılmaktadır.

 

 

 

Millet ve Milliyetçiliğin Doğuşuna Yönelik Yaklaşımlar

 

Milletlerin insanlık kadar eski mi oldukları yoksa sonradan mı icat edilmiş oldukları konusu tartışmalıdır.

 

Bu konudaki yaklaşımlar, ilkçi ve modernist yaklaşımlar olarak isimlendirilmektedir.

 

 

İlkçi Yaklaşım:

 

İlkçi yaklaşım milleti doğal, yani insan doğasında var olan sosyal bir güdü olarak görmektedir.

 

Bu anlamda bu yaklaşıma göre milletin ortaya çıkışının bir tarihi yoktur, millet, doğal olduğu için tarih dışıdır.

 

Bu yaklaşım, milletin ve milliyetçiliğin izlerini topluluklar ya da kabileler üzerinde sürmektedir.

 

Böylece çok eski çağlarda yaşamış olan etnik toplulukların milletlerin ataları olduğu sonucuna varmaktadır.

 

Ayrıca milliyetçiliğin temelini oluşturan millete bağlılık ve sadakat duygusunun erken dönemdeki karşılığı insanların ait oldukları topluluğa sadakat duyguları beslemeleridir.

 

Bu da milletin ve milliyetçiliğin eski olgular olduklarını gösteren kanıtlardır.

 

 

Modernist Yaklaşım:

 

Modernist yaklaşımı savunanlar ise millet ve milliyetçiliği eski çağlara değil, modern topluma özgü bir olgu olarak görürler.

 

Bu anlayışa göre milletin en önemli özelliği icat edilmiş, yaratılmış ya da hayal edilmiş olmasıdır.

 

Feodalizmin zayıflaması ve iktidarın tek elde toplanmaya başlamasıyla, türdeş bir kimlik olarak milletlerde ortaya çıkmaya başlamıştır.

 

Zira geleneksel toplumun özelliği olan feodalizmin, parçalı yapısı “vatan” diye bir kavramı mümkün kılmadığı gibi, milliyetçiliğin ortaya çıkmasını da engellemiştir.

 

Modernist yaklaşımı savunanlar ilk önce, az sayıda kişi tarafından “milli egemenlik” idealinin geliştirildiğini ve daha sonra eğitim ve propaganda yoluyla milletin yaratıldığını savunmaktadır.

 

Yine modernist yaklaşım içinde olan ve milliyetçiliğin doğuşunu işlevsel açıdan açıklayanlar da vardır.

 

Bunlara göre geleneksel toplumun çökmesinin yarattığı yeni sorunların aşılmasında milliyetçilik, insanlara güven duygusu sağlayarak önemli bir işlevi yerine getirmiştir.

 

Milliyetçiliğin gördüğü bu önemli işlev, onun niçin kriz dönemlerinde yükseldiğine dair bir cevap oluşturabilir.

 

 

Milliyetçiliğin Felsefi Temelleri

Milliyetçiliğin felsefi temellerine bakıldığında onun aydınlanmanın sonuçlarını reddeden romantizmden büyük ölçüde etkilendiği görülmektedir.

 

Romantizm, duyguları insan davranışının temel belirleyeni ilan ederek milliyetçiliğe önemli bir fikirsel destek sağlamıştır.(Örneğin; bir kamikaze pilotu ya da şehit olma isteği aydınlanmanın aklıyla açıklanamayacak tamamen duygusal olaylardır.)

 

Ayrıca, milliyetçiliği fazlasıyla etkilemiş olan bir diğer düşünce, toplumsal bir varlık olan insanın ancak toplum içinde yaşayarak anlam kazanabileceği, bu nedenle de kendisini toplumun çıkarlarına adaması gerektiğidir.

 

Milliyetçiler Rousseau’nun genel irade kavramını, milli irade biçiminde kullanmışlardır.

 

Milliyetçi ideolojiye belirli bir çerçevede katkı sağlamış bir diğer düşünür de J.S. Mill’dir. Mill, cumhuriyetçi vatandaşlık kavramı üzerinden milliyetçiliğe katkı sağlamıştır.

 

Mill’e göre özgürlüğü temel değer olarak kabul eden rejimlerin ayakta kalabilmesi, türdeş bir milli kimliğin oluşmasına ya da tek bir milletin var olmasına bağlıdır.

 

Çünkü ona göre, türdeş bir milli kimlik insanları işbirliğine itecek ve onların tek bir yönetim idaresini tercih etmelerini sağlayacaktır.