Siyonizm Nedir? Kısaca İsrail Devleti’nin Kurulması

İsrail Devleti, 14 Mayıs 1948‘de Filistin toprakları üzerinde kuruldu. 

 

Filistin topraklarının, Yahudilik açısından hem tarihsel hem de dinsel bir önemi bulunmaktadır. 

 

Tevrat’a göre Yahudiler, bir süre Mısır egemenliği altında yaşadıktan sonra, Musa Peygamber‘in önderliğinde bu topraklara gelerek kendilerine Tanrı tarafından vaat edilmiş olan bir krallık kurdular.

 

Ancak Davut ve Süleyman gibi hükümdarların yönetimi altından en güçlü günlerini yaşayan bu krallık bir süre sonra yıkıldı.

 

Yahudiler ise önce Asurlular tarafından, daha sonra da 132 yılında Romalılar tarafından Filistin topraklarından sürgün edildiler.

 

Ancak Yahudi kültüründe bu topraklarla olan bağ asla kaybolmadı. 

 

Nitekim, 19. yüzyıla gelindiğinde hem Avrupa’da yükselen milliyetçiliğin etkisi hem de Yahudilerin yaşadıkları birçok ülkede gördükleri etnik ayrımcılık, birçok Yahudiyi kendi ülkelerini kurmaları konusunda birleştirdi.

 

Bu durum, dinsel ve siyasal bir hareket olarak Siyonizmi ortaya çıkardı.

 

Başını Avusturyalı bir Yahudi olan Theodor Herzl‘in çektiği bu hareket, basit anlamıyla bir Yahudi Milliyetçiliği hareketidir ve amacı Yahudilerin kendi ülkelerini kurmalarını sağlamaktır.

 

Bunun için de en iyi yer, hiç şüphe yok ki, dinsel ve tarihsel nedenlerden ötürü Filistin topraklarıdır. 

 

Bu hareketin etkisiyle Yahudiler, özellikle 1800’lü yılların sonlarından itibaren Filistin’e göç etmeye başladılar ve burada yerleşim yerleri oluşturdular.

 

Osmanlı Devleti, her ne kadar Yahudilerin bu bölgede toprak satın almasını yasaklamış olsa da, bölgedeki devlet görevlileri rüşvet vs. gibi menfaatler karşılığında bu duruma göz yumdu.

 

Dönemin, Osmanlı Devlet otoritesinin iyiden iyiye çöktüğü bir dönem olması da, bu göç ve yerleşim sürecini Yahudiler açısından kolaylaştırdı.

 

Öyle ki, bu sürecin bir sonucu olarak 1909 yılında, dünyanın ilk Yahudi kenti olan Tel-Aviv kuruldu. 

 

Bundan sonraki süreçte yaşanan iki önemli gelişme, Siyonist hareketi iyice güçlendirecekti. 

 

Bu gelişmelerden ilki, Balfour Deklarasyonu‘ydu.

 

İngiltere, Kasım 1917’de yayımladığı Balfour Deklarasyonu ile, Filistin’de bir Yahudi ülkesi kurulmasını desteklediğini açıkladı. Deklarasyon, bölgedeki diğer halkların dini ve sosyal haklarını korumak kaydıyla, bölgede bir Yahudi devleti kurulabileceğini belirtiyordu. 

 

Bu deklarasyon, siyonist hareket için oldukça önemliydi. Keza böylece, dönemin en büyük ve en güçlü devleti olan İngiltere’nin desteği sağlanmış oluyordu. 

 

Milletler Cemiyeti’nin 1922’de İngiltere’ye Filistin üzerinde “Mandater Devlet” yetkisi tanıması, bu desteği daha anlamlı bir hale getirdi.

 

Böylece İngiltere’nin hakimiyetine giren bölgede, Yahudi ülkesi kurulması oldukça kolaylaşacaktı.

 

Siyonizm açısından ikinci önemli gelişme İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan “Yahudi Soykırımı” ydı.

 

Holokost, Siyonist hareketin hem dünya kamuoyunda desteklenmesini sağladı; hem de Filistin’e olan Yahudi göçünü hızlandırarak Yahudilerin bölgedeki demografik gücünü arttırdı. 

 

Araplar, bu durum karşısında zaman zaman şiddetli tepkiler göstermiş olsalar da, bölgenin İngiliz denetimi altında bulunması Yahudi varlığına karşı doğrudan harekete geçmelerini engelliyordu.

 

Böylece Yahudiler İngiliz denetimi altında, Filistin’deki varlıklarını güçlendirdiler ve sağlamlaştırdılar.

 

Nihayet, İkinci Dünya Savaşının ardından manda yönetimi altında bulundurduğu bölgelerden bir bir çekilmeye başlayan İngiltere, Filistin meselesinde son kararı vermek üzere konuyu Birleşmiş Milletler’e götürdü.

 

Birleşmiş Milletler, 29 Kasım 1974 tarih ve 181 Sayılı Kararla Filistin Meselesini çözüme kavuşturdu. Buna göre bölge, Yahudi ve Araplar arasında ikiye bölünecek ve bölgede iki ayrı devlet kurulacaktı.

 

Bölgedeki İngiliz Mandası 14 Mayıs 1948’de resmi olarak sona erdi ve aynı gün David-Ben-Gurion başkanlığındaki Yahudi topluluğu İsrail Devletinin kuruluşunu ilan etti. 

 

15 Mayıs günü önce Amerika ve hemen ardından da Sovyet Rusya, İsrail’i tanıdıklarını açıkladı. 

 

Mısır, Irak, Suriye ve Ürdün’den oluşan Arap ülkeleri ise aynı gün İsrail’e savaş açtılar.

 

Yaklaşık bir yıl sürecek olan bu savaşın sonucunda İsrail, önemli bir galibiyet aldı.

 

Hem topraklarını genişletti, hemde savaş nedeniyle  700-750 bin kadar Arapın bölgeden göç etmesi sonucunda bölgedeki demografik üstünlüğünü sağlamlaştırdı.

 

Ayrıca savaş sonucunda Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Kudüs’ün küçük bir kesimi hariç bütün Filistin, İsrail topraklarına katıldı. 

 

Arap-İsrail savaşları sonraki dönemde de devam etti (Süveyş Krizi, Altı Gün Savaşı, Yom-Kippur Savaşı gibi).

 

Ancak bu savaşların hiçbiri, İsrail’in bölgedeki varlığının güçlenerek devam etmesine engel olamadı.

 

Görüş ve Önerileriniz İçin