Güçler Ayrılığı Nedir? Kısaca Tanımı ve Demokrasi Açısından Önemi

Güçler Ayrılığı Teorisi: Tanımı ve Önemi

 

Güçler Ayrılığı ya da Kuvvetler Ayrılığı teorisi, bir devletin yasama, yürütme ve yargı faaliyetlerinin yani güçlerinin, farklı organlar eliyle kullanılmasını öngörür ve böylece herhangi bir organın aşırı ve kontrolsüz bir güç sahibi olmasını engellenmeyi hedefler.

 

İktidarı tek başına ele almış bir kişi ya da grubun, diğerlerini nasıl sindirdiği ve baskı altına aldığının birçok tarihsel örnekle sabit olması, bu teoriyi ortaya çıkartan en temel nedendir.

 

Bu nedenle güçler ayrılığı, günümüz demokrasilerinin ayrılmaz bir parçası olarak görülür ve bu teori sayesinde devlet gücünün suiistimal edilmesi engellenmek istenir.

 

Bu düşünceye göre kuvvetler ayrılığı sayesinde birbirini denetleyen farklı erkler ortaya çıkacak, böylece tek bir erkin bütün gücü elinde toplayarak demokrasiyi ortadan kaldırması engellenecektir.

 

Örneğin bir ülkede yasama, yürütme ve yargının yani sırasıyla “kural koyma”, “uygulama” ve “denetleme” yetkilerinin tek elde toplandığını düşünelim.

 

Böylesi bir durumda, devletin başında olan kişi, hem yasama hem de yargı gücünü kendi elinde topladığından; istediği yasayı çıkartabilecek ve yargısal denetimden geçirebilecektir. Bu kişinin, herhangi bir eylemini denetleyebilecek, ya da hesabını sorabilecek bir  merci olmayacaktır. 

 

Böylece örneğin, ülkede serbest seçimlerin yapılmasını engellediğinde, muhalefet partilerini kapattığında ya da bireysel hak ve özgürlüklere kısıtlamalar getirmek istediğinde, önünde herhangi bir engelle karşılaşmayacak ve her istediğini kolaylıkla gerçekleştirebilecektir.

 

Özetle demokrasiyi ortadan kaldırabilecek ve kolaylıkla totaliter bir yönetime geçebilecektir.

 

İşte bu tarz eylemlerin önüne geçmek hedefiyle ortaya çıkan “güçler ayrılığı teorisi” ilk olarak John Locke ve Montesquieu gibi filozoflarca geliştirilmiş ve savunulmuştur.

 

 

Özellikle Fransız Filozof Montesquieu’nün, Güçler Ayrılığına ilişkinKanunların Ruhu Üzerine adlı eserinde ortaya koyduğu fikirler, siyaset ve hukuk teorisinin köklü bir biçimde değiştirmiştir.

 

Bu etkinin en önemli örneği hiç şüphe yok ki, dünyanın ilk yazılı anayasası olan 1787 tarihli ABD Anayasasının kuvvetler ayrılığı prensibini benimsemiş olmasıdır.

 

Özetleyecek olursak,

 

Bir devletteki siyasal gücün yatay olarak bölüştürülmesi olarak tanımlayabileceğimiz Güçler Ayrılığı Teorisi, siyasal gücün farklı eller tarafından birbirlerini dengeleyecek şekilde kullanılmasını sağlayarak, siyasal özgürlüklerin teminat altına alınmasını hedefler.

 

Bu anlamda, İngilizce’de check and balance yani “denge – denetleme sistemi” olarak da bilinir.

 

Bu teoriye göre, devlet geleneksel olarak üç fonksiyona ve bununla bağlantılı olarak üç organa sahiptir:

 

  • Toplumsal düzeni sağlayacak kanunların yapılmasından sorumlu olan Yasama Organı,

 

  • Kanunların uygulanmasından ve kamu politikalarının yürütülmesinden sorumlu olan Yürütme Organı ve

 

  • Kanunların ve yürütmeye ilişkin faaliyetlerin anayasa ve kanunlara uygunluğunu denetleyen ve uyuşmazlıkları çözmekle görevli olan Yargı organı.

 

 

İşte kuvvetler ayrılığı, bu üç faaliyetin farklı organlara verilmesi ve bunların birbirlerinden bağımsız kılınmasıdır.

 

Güçler Ayrılığı ve Hükümet Sistemleri

 

Demokratik devletlerde, yasama ve yürütme organları arasındaki ayrılık çeşitli şekillerde (sert ve yumuşak güçler ayrılığı) düzenlenebilmekle birlikte, yargı gücünün diğer iki organ karşısında tamamen bağımsız kalması özellikle önem taşır.

 

Bu bağlamda “hukuk organını” dışarıda bırakacak olursak, bir ülkede, kuvvetlerin dağılımı ve düzenlenişi bakımından uygulanacak olan kural ve kurumlar dizgesi, hükümet sistemi olarak adlandırılır ve daha çok yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkiye dayanır. 

 

Günümüz hükümet sistemleri arasında temelde iki sistem ön plana çıkmaktadır. Bunlar;

  • Parlamenter Hükümet Sistemi ve
  • Başkanlık Sistemidir.

 

Parlamenter sistemde yumuşak bir güçler ayrılığı söz konusudur.

 

Çünkü bu sistemde, yürütme yasamanın içinden çıkar. Yani Başbakan ve büyük ölçüde de Bakanlar meclis içerisindeki milletvekillerinden çıkar ve meclisten güvenoyu alarak göreve başlar. Ayrıca meclis belirli bir çoğunluk oyu sağlamak suretiyle, hükümeti düşürebilir. 

 

Sert bir kuvvetler ayrılığının var olduğu Başkanlık sisteminde ise, yürütme yasamanın içinden çıkmaz.

 

Halk tarafından seçilen bir devlet başkanı, kendi kabinesini oluşturur. Ne devlet başkanı ne de kabinedeki üyeler milletvekili olamaz.

 

Bu sistemde bir hükümetin göreve başlayabilmesi için meclisten güvenoyu almasına gerek yoktur. Ayrıca meclis tarafından düşürülmesi de mümkün değildir. 

2 Comments

  1. Bengü Ocak 8, 2022
  2. buse Kasım 17, 2020

Görüş ve Önerileriniz İçin