Doktrin herhangi bir alanda takip edilmek üzere benimsenmiş ilkeler dizisidir. ABD tarihi boyunca birçok başkanın uluslararası ilişkilerde izledikleri temel ilkeler, o başkanın adıyla anılan birer doktrin olmuştur.
İÇİNDEKİLER
George Washington’un Veda Mesajı (1796)
Bağımsızlık Savaşı sırasında ve hemen sonrasında, Avrupa devletleri arasındaki çekişmelerin kendilerini nasıl olumsuz etkilediğini gören ABD’nin ilk başkanı George Washington 1796’ta başkanlıktan ayrılırken yaptığı veda konuşmasında, “yabancı ülkelerle mümkün olduğunca çok ticari ve mümkün olduğunca az siyasi bağlantılar” kurulmasını istemiştir. Bu ifadelerde Washington, Avrupa devletleriyle ittifaklara girilmesinin ABD açısından son derece zararlı sonuçlar doğurabileceğini de ifade etmiştir.
Monroe Doktrini (1823)
ABD yöneticileri Washington’un bu vasiyetine uydular. Ancak İspanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler yeni dünyadaki sömürgeleri dolayısıyla ABD ile siyasal ilişkiler içine girmeye çalıştılar. Güney Amerika ülkelerinin 1820’lerde teker teker bağımsız olmasıyla birlikte Avrupa’nın bu kıtaya müdahale çabalarının yoğunluk kazanması üzerine ABD Başkanı James Monroe 2 Aralık 1823’te Kongre’ye bir mesaj yollayarak, ABD’nin Avrupa devletlerinin Amerika kıtasındaki devletleri sömürgeleştirmesine izin vermeyeceğini ilan etmişti.
Ayrıca ABD’nin Avrupa sorunlarına karışmaya niyeti olmadığını da belirten Monroe Avrupalıların da Amerika sorunlarına karışmaya hakları bulunmadığını vurgulamıştır. Daha sonra Monroe Doktrini olarak anılacak bu ilkeler yaklaşık 100 yıl boyunca ABD’nin kendi kıtasından çıkmamasını sağlayacak ve Avrupa’nın dışarıda tutulduğu bu kıtayı yalnızca ABD tekelinde bir emperyalist yayılmaya açacaktır.
Truman Doktrini (1947)
12 Mart 1947’de Başkan Harry Truman tarafından dile getirilen bu SSCB karşıtı doktrin Soğuk Savaş’ın resmi başlangıcı sayılır. Doktrinin amacı ilk etapta içinde Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa ülkelerini Sovyet tehdidine karşı askeri ve ekonomik olarak güçlendirmek, uzun vadede ise Sovyet genişlemesini, dünyanın neresinde olursa olsun engellemek ve Amerikan ekonomik ve siyasal anlayışının, yani kapitalizmin ve siyasal liberalizmin yayılmasını sağlamaktı.
Eisenhower Doktrini (1957)
5 Ocak 1957’de Başkan Dwight Eisenhower tarafından ilan edilen bu doktrin Soğuk Savaş koşullarında ABD ve SSCB’nin Orta Doğu bölgesinde de karşı karşıya gelmesini simgelemektedir. Bu doktrinle o güne kadar, İngiltere ve kendine yakın bölge ülkelerinin üzerinden politika yürütmeye çalışan ABD, ilk kez bölgedeki yaşamsal çıkarlarını tüm açıklığıyla vurguladı.
ABD kongresinin 9 Ocak 1957’de onayladığı bu doktrinle Başkana, Orta Doğu ülkelerinin bağımsızlıklarını korumalarına yardım edebilmek için, bu ülkelerle işbirliği yapmak ve ekonomik güçlerini artırmalarına yardımcı olmak yetkisi verildi. Daha da önemlisi bu doktrin ile gerekli görüldüğü takdirde Orta Doğu’ya bir ABD askeri müdahalesinin önü açılmış oluyordu.
Guam Doktrini (1969)
Asya’yla ilgili olan bu doktrin Başkan Nixon tarafından ilan edildi ve Nixon’ın iktidarı boyunca tüm dünyayı içine alacak biçimde geliştirildi. Doktrine göre, her ne kadar ABD nükleer bir savaşı caydırma sorumluluğunu devam ettirse de bölgesel savaşları caydırmak, bu tür savaşların tehdidi altında olan ülkelerin sorumluluğundaydı. ABD bu devletlere sınırlı ölçüde yardım edebilirdi. Her ülke kendi savunmasının sorumluluğunu kendisi üstlenmeliydi.
Carter Doktrini (1980)
Başkan Jimmy Carter 1980’deki yıllık Ulusa Sesleniş konuşmasında Basra Körfezi bölgesine yapılacak bir saldırının ABD’nin yaşamsal çıkarlarına yöneltilmiş bir saldırı olarak kabul edileceğini ifade etti. Truman Doktriniyle karşılaştırılarak Carter Doktrini olarak adlandırılan bu açıklama, ABD’nin yaşamsal çıkarlarını korumak için asker kullanabileceğinin Vietnam’dan sonra ilk kez bir başkan tarafından dile getirilmesiydi. ABD bu doktrinle askeri güvenlik şemsiyesini Körfez bölgesini de kapsayacak biçimde genişletmişti.
Reagan Doktrini (1985)
Başkan Ronald Reagan’ın 1985’teki Ulusa Sesleniş konuşmasında açıkladığı doktrine göre ABD anti-komünist devrim ve ayaklanmalara destek verecekti. Reagan bu desteği üç nedene dayandırıyordu:
1) Devrimciler tiranlığa son vermek için savaşmaktaydılar;
2) Eğer yardım edilmezse bu ülkeler SSCB’nin denetimi altına girebilirdi;
3) Özgürlüğü savunmak bir Amerikan geleneğiydi. Reagan Doktrini Afganistan, Angola, Kamboçya ve Nikaragua’da uygulandı.
Bush Doktrini
11 Eylül 2001 saldırılarından bir yıl sonra ABD Başkanı George W. Bush imzasıyla yayınlanan “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”yle şekillenen bu Doktrin temelde üç unsuru içermektedir:
1) Önalıcı Saldırı (Pre-emptive Strike) kavramı; yani ABD’nin kendisine ya da müttefiklerine yönelik tehdidi, daha saldırıya dönüşmeden yok etmek üzere kuvvet kullanması;
2) Amerikan istisnacılığı (American Exceptionalism); “şer güçler” ile yürütülen mücadelede iyiliği temsil eden ABD’nin, diğer bütün ülkeleri bağlayan bazı uluslararası düzenlemelerle ve uluslararası hukukla bağlı olmaması;
3) “Ya benimlesiniz, ya karşı tarafta” anlayışı; yani sorunları uluslararası örgütlerle ve işbirliğiyle değil, ABD’nin askeri güce dayalı liderliğiyle çözme.